24 Şubat 2009 Salı

Bölüm I-V icin Blog Arşivi'nden Ocak (7) 'ye basiniz, lütfen.


Bölüm VI : Öneri, Tepki ve Tenkitler


"vatan haini"ne tepkiler...

Uyarı: bir-kaç tanesi küfür ve şiddet içermektedir...

Merhaba Abi,

Yazınızı daha önceki aldığım e-mailde okudum; okuduktan sonra sizi aradım fakat ulaşamadım… Önemli konulara dikkat çekiyorsunuz. Size katılmamak elde değil. 10 yılın üzerinde Amerika’da edindiğim tecrübede, biz Türkler kolay-kolay bir birlik oluşturamayız. Herkes kendi çapında bir şeyler yapmanın peşinde; dahası herkes ekonomik özgürlüğün peşine düşmüş: bir an önce köşeyi nasıl dönerim onun hesaplarını kurup duruyoruz. Politik ve toplumsal ortak değerlerin şuurunda olan insan çok az miktarda. Bizim millet olarak bir araya gelmemizi, (özellikle, gurbetçiler olarak); ancak hepimizi etkileyen acı bir olaydan sonra olur... Geçmişteki depremden sonra insanların bir araya gelmesi gibi.Hayırlı Ramazanlar,

Abbas Çakır.
4 Ekim, 2006

---------------

Sayın Özdemir,

Sizinle Haziran ayında Harvard’dan Abdülkadir Ömer hocanın yanına staj için gelme programım sayesinde sanal ortamda tanışma fırsatı bulmuştuk. TürKev'de benim için yer ayarlamıştınız ve fakat sevimsiz bir hastalık geçirince o dönemde stajım ve Boston seyahatim iptal edilmişti hocalarım ve doktorlarım tarafından. Uzun bir istirahat süresinden sonra 1 ay önce işime döndüm ve döndüğümden bu yana beni de dahil ettiğiniz TürKev grubunun maillerini takip ediyorum. Bu arada Çankırılı olduğunuzu yardim derneğinizin web-sitesinden öğrendim. Bende Çankırı-Şabanözü’lüyüm. Bir kaç zamandır size mail yazmak istiyordum ancak göndermiş olduğunuz vatan haini başlıklı yazınız karşısında kayıtsız kalamayıp işlerime ara verip, size yazmaya başladım.Ah, Sefer Bey... İçimden geçenleri sizinle paylaşmak için bu elektronik ortam yeterli değil aslında, ama şunu bilmelisiniz ki, sizin gurbette kıtalararası uzaklıkta yaşadığınız endişe ve telaşları ben burada bizzat vatan topraklarında yaşıyor, hergün kendime sizin sorularınızı soruyor ve nasıl da umutsuzluğa kapılıyorum, bilemezsiniz. Dört bir yandan kuşatılmış durumdayız. Düne kadar irtica tehditleri ve bir parka da yolsuzluk belgeleri tek endişelerimizken, bugün karşımıza irtica ve yolsuzlukların apaçık, alenice çıkması yanında bir de dağ gibi bir Kürt sorunuyla karşı- karşıyayız. Vatan alev-alev… Kaybediyoruz… Ve ne yazık ki herkes uyuyor… Daha doğrusu uyuyormuş gibi yapıyor. Çünkü işlerine böyle geliyor. Şu anda ortalıktaki Aydınları!!! Atatürkçüleri!!! ve bilakis Kültürlüleri!!! İzliyorum… Heyhat!!!! Gelin de bir görün karşınıza çıkan tabloyu. Vatan, bayrak, devlet bir yana, hastasını, müvekkilini, personelini, çocuğunu, ana-babasını bile dünyevi hırslarına kurban eden, şimdi Cumhuriyet neferi görünürken yarın çbürgün mescitlerde en önde saf tutmaya hazır bir sürü kalbur üstü, kariyerli, makam ve mevki sahibinin içinde onların yetiştirdiği zavallı öğrencileri, gençleri, bu vatanin geleceklerini görüyorum... Siz varın bir de halkımı düşünün.Velhasıl daha yazacak çok şey var... Ve ne yazık ki yapacak ne var bilemiyorum..Lütfen, yolunuz Antalya’ya düşerse bir kahve içimlik sohbetimiz olsun dilerim."Bir memlekette namuskarlar laakal namussuzlar kadar cüretkar olmadıkça vatanin istikbali tehlikededir".Sizinle cüretimiz artsın... Gelin ki topraklarımızda bir olup, dertleşip, daha nicelerine Var mı-Sen? diyebilelim.Selam ve saygılarımla,

S. Burçak YOLDAŞ ÇELİKTEN
6 Ekim, 2006

---------------

"Yazınızı içim fena halde burkularak okudum ve aklıma gelenleri yazabildim sadece. Elimizden şu anda bu geliyor, çok kötü ama öyle".Keşke o BİRLİK ve BÜTÜNLÜK sağlanabilse... Hepimizin beyni tek bir noktaya odaklansa... Hedefimizi belirlesek, yapıcı olabilsek, VAZ GEÇMESEK... Tıpkı onlar gibi...Bakın 12 Eylül den önce Sağ-Sol vardı... Tabii ki kendi içlerinde fraksiyonları da vardı, ama bölünmüşlüğü sadece ikiye ayırmayı sağlamışlardı... Halk kendi içinde çok daha düzgündü...Bugün ise; kendi içimizdeki bölünmüşlüğümüzü içinde yaşadığımız halde bizim de kafamız almıyor. Sistemi öyle güzel oturtmuşlar ki, televizyon, tüm basın, türbanlılar, türbansızlar, sosyete, magazin, seyahatler, turlar, tüm bunların keşmekeşi içerişinde Toprak Satışları, AB pazarlıkları, Haritalar, PKK, Talabani, Barzani, Bush… derken BOP adım-adım gerçekleşiyor... Bizdeki ana haber bültenlerinde haber yoktur, sadece ana başlıklarla söylenmesi bildirilen söylenir, sonra da güzellik salonlarındaki son yenilikleri izleriz, Hülya Avşar'ı , Sibel Can'ı izleriz... Çünkü kapı tokmağı olduğumuzdan bize layık görülen budur, evlerde konuşulanlar da aynıdır, günlük işler, TV izlemek ve ertesi gün yapılacaklar… Ama o sırada BOŞU-BOŞUNA ölen askerlerimiz; dağlarda aç susuz SÖZDE PKK ile savaşan gencecik evlatlarımız; üzerimizde oynanan ve gerçekleştirilen bir dolu çirkin OYUNdan haberdar değilizdir, olsak bile sadece dost muhabbetlerinde konuşuruz. O anda zaten herkes her şeyi bilir, ahkam keser, karşısındakini bastırmaya çalışır, zaferini kazanır...Ege; Güney; Anadolu'dan sonra İstanbul'da da satışlar çılgınca devam ediyor... En milliyetçi arkadaşım bile emlakçılığa soyundu, mülk satışında yabancılara yetişebilmek için...Aydınlarımızı ise hiç sormayın !!!! Onlar en entel kesim... Onlar Aydın, onlar çok biliyor, onlar AB destekçisi, vatanını en başta satmaya hazır olanlar aslında ONLARDIR.Basınımızın malum yüzleri… Onlar yıllardır bize değil, ONLARA çalışıyor...Haa, Atatürk'ün onların iyi bir zamanlamasıyla öldürülmesinden sonra. Türki Cumhuriyetleriyle içte özgür, dışta bir BÜTÜN çalışmalarını sürdüren Turgut Özal'ın da öldürülmesiyle, arkasından Türkiye'mizde gelmiş-geçmiş en "adam gibi adam " olan parlak siyasetçimiz Adnan Kahveci de öldürüldü...,Peki, bizim tek kurtuluşumuz olacak olan Lider nasıl gelecek; nasıl yoluna devam edecek? Çünkü gelen gidiyor... Venezuela halkı gibi değiliz ki; bizde bir CHAVEZ olsa acaba bizi silkeleyebilir mi ?????? Ya da sağ- salim devam edebilir mi ?Türkiye'nin % 60'ı hala AKP'yi desteklerken,Hala çoğunluk hiçbir şeyin farkında değilken,Hala sömürge olduğumuz inkâr edilip; VATAN BÖLÜNEMEZ diyenler varken.Bizlerin içi acıyor; mutsuz oluyor, kahroluyoruz. Ama sadece o kadar... Ne yapabiliriz bizler şu anda sadece dost muhabbetlerinde birbirimize soruyoruz...

Saygılarımla,

Mücella ASLAN
2 Ekim, 2006.

---------------

Re: "vatan haini"

Şimdi Sefer hocamcım, madem ki tenkitlere böylesine açık bir insansınız, ben de artik çekinmeden devam edebilirim tenkitlerime.Şimdi efendim, anımsarım, TR'de eskiden otomobillerin az olduğu dönemde (Edirne'de faytonlar vardı çocukluğumda. İlkokul 3'e filan giderken taksi servisleri başlamıştı. Hala anımsarım, ilk taksi şirketi "kolaylık taksi" idi.) otomobil almaya giden yurdum insani lastiklerine tekme atar ve "hımmm iyi bir şeye benziyor" derdi. Eee, ne yapsın zavallı, hayatında karbüratör görmemiş ki. Sokakta bulsa karakola götürecek kaburatöru. Araba satın alma metodları arasında günümüzde de kullanıldığı söylenen bu yöntemin ne denli işe yarar olduğunu bilemiyecem...Sizin Google kullanma şekliniz bana bunu anımsattı. Şimdi hocam, o Google denen naneye "The country of Turkey can not be divided" diye yazdığınız zaman, o tırnakları koymadan yazdığınızda Google ne yapsın, müneccim şeyi yememiş ki, nerden bilsin sizin ne aradığınızı, orada geçen sözcüklerin her birisini ayrı-ayrı arıyor, ekliyor listeye hayvancağız.Yani ben bu konunun neresine ne kadar güleyim? Şu yaptığınız ilk mektep bir araştırma hatasına mi, yoksa ardından gelen yabancıların 7 milyonluk sesi yanında bizimki ne kadar cılız kalıyor yorumunuza mı?Bakin, ben sizin için doğrusunu yaparak "The country of Türkey can not be divided" yazıp, aynen göründüğü gibi tırnak içinde girdim Google'a. Sonuç zero, zilch, tekerlek, simit. Yani ayni mantıkla şu denebilir: Kimin umurunda! Google yok böyle bir şey diyor. Google'dan iyi mi bileceksiniz, efendim?Çok selamlar,

"Kudret" ktopyan@....

---------------

Sevgili SEFER ÖZDEMİR,

Mailime yollamış olduğun bu mesaj otomatik olarak binlerce kişiye yollanan bir mesajdır. Bu mesajında Türkiye parçalanamaz konusunda görüşlerini belirtmişsin. Öncelikle şunu belirteyim ki aynı fikirdeyiz. Ama ben şöyle düşünüyorum, inancı sağlam bir Müslüman olarak insanların fertlerin kaderi olduğu gibi dünyanın ve ülkelerin de kaderi vardır ve bu kader kaçınılmazdır.Dünyanın 3 büyük imparatorluğu ROMA, BİZANS ve OSMANLI İMPARATORLUKLARI yıkılmıştır. Peki yıkılamayacak olanı var mıdır? Yoktur elbette günü geldiğinde muhtemelen ülkemiz de yıkılabilir ama biz kanı cesareti atalarından gelen Türkoğlu Türk olarak bunun olmaması için kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz bunu herkes böyle bile. Bunun için varsa bir planın anlat konuşalım paylaşalım makulse çabalayalım...Sevgiyle ve Türk olarak kal.".."

...@hotmail.com
11 Ekim, 2006.

---------------

Sayın Sefer Özdemir,

Çok güzel bir yazı. Kalemine, yüreğine sağlık. Teşekkür ederim.

Ali Çevikyiğit
Emekli Matematik öğretmeni
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
ÇERKEZKÖY ŞUBEŞİ başkanı
12 Ekim, 2006

---------------

UYARI: Aşağıya biraynısı alınan tepkiler olumsuz olup, küfür ve şiddet içermektedir. Kanaatimce okumaya değer değildirler... AMA toplumumuzda olmaması gereken bir soruna işaret etmesi açışından önem taşımaktadır. Bu tepkileri gösteren sahişların, "vatan haini" başlıklı yazımın sadece ve sadece başlığını okudukları inancındayım. Herhangi bir yazı ve/ya durum üzerinde düşünülmeden, tepki vermek ve kişilerin kızgınlıklarını doğru bir şekilde ifade edememeleri Türkiye ve Türk milleti için, niyet nasıl olursa olsun, zarar verici diğer ciddi bir sorunun göstergesidir.

---------------

………tir …na …mun bebesi. Aklınızdan Türkiye’nin parçalanması gibi garip düşünceler geçiyor, ama merak etme ilk …lecek olanlar senin gibi korkak ….leb. …..nü …….ğim …….enk. Vatan haini.. Dua edin ki bu bayrak altında rahatça nefes alıyorsunuz. Allah’a şükredin bunun için.

Yasar Antakya
"yasar antakya"
3 Ekim, 2006.

---------------

Yazıyı okudun mu?

---------------

….…. koyayım.

---------------

yazımı okudun mu?

---------------

ya …. git seni kalaa alacak kadar küçülmedim. ben senin gibi provaktörleri İstanbul taksimde ve Ankara anıtkabirde çok gördüm. sen kaç paralık adamsın sana yazayım. sen kimsin be benim vatan duygularımı sorgulayacaksın. sen bu topraklar içinde nefes aldığına dua et. ha unutmadan söylemek isterdim. 301 madde tam sizin beklediğiniz şekilde düzenlenmeye çalışıyor. ama o başbakan denen p....o...çocuğunun da suyu ısında. bakalım o mu sizi kurtaracak yoksa siz mi kümes hayvanları gibi saklanacak yer arayacaksınız...kalemini kaç kuruşu Soros’a sattın. Sorosun p…...

Yasar Antakya
"yasar antakya"
5 Ekim, 2006. 06:15






Biz "Türkler"le sorun nedir?

Başka milletlerin biz "Türkler"e bakiş açıları ve hakkımızda olan düşünceleri belli..

Ya biz "Türkler"in "biz Türkler"e bakış açısı ve birbirimiz hakkında olan düşünceleri açık bir şekilde biliniyor mu?

"EVET" yanıtını duyar gibiyim; eğer öyleyse bana yardımcı olun lütfen. Ne yukardaki sorunun cevabını biliyor ne de aşağıdaki soruları yanıtlayabiliyorum!

Tarihte, belli başlı onaltı büyük devlet kurabilen ve de maalesef bu devletleri yıkan bir millet olmamızın altında yatan gerçek sorunlar nelerdi, acaba?

Rusya, Cin ve hatta Hindistan gibi topluluklar geniş topraklarını bir millet olarak, genelde koruyabilmiş ve hatta genişletebilmişken, "Biz Türkler" nasıl oluyor da her yerde darmadağın, her yerde bölük-pörçüğüz ve daha da bölünme tehlikesi içindeyiz?

Ya biz gurbetçi "Türkler", niçin yabancı ülkelerde bir araya gelip, bir topluluk ve bu topluluğun getirmesi gereken gücü oluşturamiyoruz? Niye küçük topluluklar içinde dahi ayrı düşebiliyor, birbirimize küsüp, kendi köşelerimize çekiliyoruz?

Aklımı yıllarca kurcalayan bu sorular, bir üyemizin TurkKulturEvi@yahoogroups.com yazişma topluluğunda yayınlanan bir yazısından duydugu rahatsızlığı belirtmesi ile, bir kere daha yüzeye çıktı ve bir haftadır kafamın içinde dönüp durmaya başladı. Geçerli yanıt bulamiyorum. Ve üstelik beynime hucüm eden bir sürü soru daha ortaya çıkıyor:

- iki kişiyi arkadaş, iki veya daha fazla fertleri bir aile kılan, bir bölük insanı "topluluk" yapan ve birbirine bağlayan, geniş bir alana yayılmış bir topluluğu ve/veya toplulukları bir ülke sınırları içinde "vatandaş" yapan etkenler nelerdir?

- Bu vatandaşları ve sınırlar ötesinde de olsa diğer benzer dile ve kültüre sahip insanları bir "millet" yapan unsurlar nelerdir?

Bu sorulara yanıt bulabilsem, belki "biz Türkler"deki sorunlara bir çözüm ortaya çıkar diye bir düşünce geçiyor aklımdan. Ama ne yazık ki, sorular, daha başka soruları doğuruyor: Arkadaşlıkları bozan, kardeşi kardeşe düşüren, aile birimini yıkan, toplumu dağıtan, bir ülkeyi iç kargaşaya sürükleyen ve parçalayan etkenler arasında benzerlikler nelerdir?

- Fikir farklılıkları mı?

- İletişimsizlik mi?

- Sorunlarımıza çözüm üretememek mi?

- Aklın yetmedigi, dilin tıkandığı yerde, küsüp, soruna ve "sorun yaratanlara" arkamızı dönmek mi?

- Seçenekleri ve ortak çözümleri aramadan ve/veya değerlendirmeden, kendi çözümlerimizi, kendi doğrularımızı diretmek ve kabul görülmediğinde, hiddete ve/veya şiddete gitmek mi?

- Kendi kendimizi her şeyde ve her yerde 100% haklı ve doğru görmek mi? Yanlış olabileceğimiz ihtimalini hiç akla getirmemek, haklılık payımızı %50ye düşürerek, diğerlerine %50 kardeş hak payı vermeyecek kadar bencil ve kendimizi o denli "hatasız ve kusursuz bir kişiliğe" yüceltmeye yeltenmek mi?

- Medeni kanunları hiçe sayıp, Orman kanunları doğrultusunda her yere korku saçıp, güçümüzün yettiğine, yettiğince yakıp, yıkmak, yok etmek mi???

Bilmiyorum!!.. Bir soruya yanıt ararken, başka sorular hucüm ediyor aklıma... Biz "Türkler"le ilgili sorunlar çözüm, sorular yanıt diye haykırıyor.

TürKev, Boston





‘Biz Türklerle sorun nedir?’ sorusuna
YANITLAR

Sizlerin hoş görüsüne sığınarak sorduğum (Biz "Türkler"le sorun nedir?) sorusuna yanıtlar hala gelmeye devam ediyor; şu ana kadar gelen gözlemler aşağıda olduğu gibidir. Değerli zamanlarını ayırıp, bu konuda bir çalışma yapanlara teşekkür ediyorum. Aşağıda topladığım bu yanıtların, bana TürKev’deki yeni görevimde çok faydalı olacağına inanıyorum. Bu çalışmayı başka arkadaşların da yararlı bulabileceğini düşünerek internet yolu ile dağıtılması için gönderiyorum.

BaşarılarıMızın devami dilegimle,

Sefer Özdemir
TürKev, Boston
http://groups.yahoo.com/group/TurkKulturEvi/

---------------

Biz Türkler...

Sayın Sefer Özdemir'in sorusu beni çok düşündürdüğü halde bir yanıt vermemiştim. Aslında başkaların ne diyeceğini merak ediyordum bu konuda. Onbeş yanıtı şimdi okudum ve çok üzüldüm. Bir kişi dışında herkes ne kadar olumsuz görüyor bizleri. Türkleri hiç bilmeyen birisi okusa bu yorumları nasıl bir yargıya varır bu millet için? Bizler bu kadar kötü müyüz? Hiç bir iyi tarafımız, gurur duyduğumuz niteliklerimiz yok mu? Ben insanlarımızin çok iyi yanları vardır diyorum - bunun bir romantikleşme olduğunu da kesinlikle kabul etmiyorum. Bizler değer yargıları yüksek, mişafirperver, yardımcı, sevgi dolu, ahlaklı, saygili, ve pekala da calışkan insanlarız. Çok daha fazla nitelikler saymak isterim ama özetle söylemek iştediğim, lütfen bir düşünün ve kendi-kendimizi ne kadar - genelleme yaparak ve yalniz biz Türklere özgü imiş gibi - aşagılayan, kötüleyen sıfatlarla tanımladığınıza bir bakın.

Sevgiler, Saygılar,

Yıldiz Grodowski
5 ekim, 2006

Not: Türkçemin bozukluğu için özür dilerim.

---------------

Merhaba Sefer bey,

Sorunuzun cevabı o kadar uzun ki, nasıl toparlayacağımı bilemiyorum. Ama kısaca özetlemeye calışayım. Evvela tabloyu net ortaya koymak için, bütünü görebilmeyi denemeliyiz. Aksi takdirde, sadece ayrıntılarda kaybolur ve gerekli çıkarımı yapamayız.Dünya üzerine gelmiş olan milletlere baktığımız zaman, Türklerin diğer milletlerden ayrıldığı, siz de takdir edersiniz ki bir takım özellikleri vardır. - En eski uygarliği kuran, - En eski dile sahip olan, - En fazla devlet kuran ve yıkan, ve hatta diğer medeniyetlerin kuruculuğunu da yapıp sonra bu medeniyetlerin içinde asimile olarak kaybolan. (Çin, Hindistan, Mısır, Yunan, Roma v.b. gibi) Bu uygarlıkları kurup geliştirirken de, butun insanların menfaatlerini koruyup gözeterek yapmayı becermişlerdir. Hiçbir milletin kaynaklarini ve değerlerini değil sömürmek, daha fazla korumuş ve gözetmiştir.Anadolu'da yaşamış olan bütün medeniyetlerin izlerini hiçbir tahribata ve dezenformasyona uğramamış bir halde görmek, günümüzde hala mümkündür. Avrupa'da ise daha hafızalarımızdan silinmemiş olan Endulus uygarlığı ile ilgili acaba İspanya'ya gidecek olsanız ne bulabilirsiniz? Yada Amerika'da İnka, Aztek, Olmek veya Kuzey Amerika kızılderilileri hakkında ne bulabilirsiniz. Bizim Türkiye'de yaşayan bu bölgenin yerlilerine hangi tarihte böyle bir baskı ve dezenformasyon uygulamışız ki. O kadar araştırdıkları halde Ermeni konusunda bile ispatlayabilecekleri bir delil bulamıyorlar. Bir bulsalar siz Amerika'da yaşayan vatandaşlarımız bize ne yapacaklarını herkesden daha iyi tahmin edebilirsiniz.Bu kadar çok devlet kurup yıkmamıza ve şu an içinde bulunduğumuz dağınıklığımıza gelince ise; Biz Türkler ulvi bir amaci gerçekleştirmek ve onu hayata geçirmek için yaşarız. Bu ulvi amaç ise bütün Dünyanın çağdaş ve medeni bir şekilde idare edilmesidir. Bütün Dünyanın, Hak için (Çünkü bizim yönetici kesimimiz veya akıl hocaları daima Erenler, Evliyalar olmuş olduğu için, bütün Evrenin Yaradandan olduğunu, haliyle Dünyanın da Yaradanin bir parçası olduğunu biliyorlardı.) idare edilmesi ve korunmasına azami gayret sarf ediyorlardı. Toprağı kazarken bile Tabiat Ana'yı incitmekten korkarlardı.Değil bir insana bilerek zarar vermek bir hayvana bile zarar vermek ağır cezai yaptırımlara baglı idi. Ne zaman ki biz bu yolda yürüdük ve peşimizdeki insanları bu yolda yürüttük, büyük devletler ve Imparatorluklar kurduk. Ama, ne zaman ki bu ulvi gayeyi sonraki gelen nesiller unuttular veya saptırdılar, işte o zaman da dagılmanın kaçınılmaz sonu ile karşi-karşiya kaldılar. Daha sonraki günlerde kim ki bu gayeyi amaç edindi ve rehber tuttu ise, onlar bu sefer başka bir devlet ve bu doğrultuda devam edildiği süre içinde de yeni bir Imparatorluk kurdular. Yani sözün kısası, kim ki Törelerimizin izinde gider bu toplumu vezir, kim ki Törelerimizi çiğner bu toplumu rezil eder. Bu sözüm yönetici olanlar içindi. Bu milleti rezil etmeye kimsenin gücü yetmez. Ama, bu kotu yönetimler döneminde halkımızın kendine güveni sarsıldığı ve yanlış yonlendirildiği için kendini gerçekten paramparça ve kötü hissediyor.Bunun tersi durumda ise, Atatürk’ün önderliğinde elinde hiç bir şey yok iken, bu ülkenin 15 yıl gibi bir sürede başardıklarına ve geldiği seviyeyi bir düşünün. Atatürk’ün olümünden sonra ise, Batı'nın onderliğinde geçen bu kadar uzun bir sürede geldiğimiz mi yoksa düştüğümüz durum mu demeli gelinen bu noktayı bir düşünün.

Saygı ve sevgilerim ile,

Dr. Kemal Aytuğlu
6 ekim, 2005

---------------

Merhaba,

Ben de tüm söylenenlere fazlasıyla katılıyorum biz de NY’da 5 yıl yaşadık bir de USA vatandaşi kızımız oldu (Türklerden daha fazla Italyan Amerikalılardan fikir baabında yardım gördüm) ben sizin samimiyetinize ve de bilginize güvenerek bir şey sormak isterim Biz 10 aydır ailevi nedenlerden dolayı Türkiye’deyiz USA’da olduğumuz süre içerisinde ise vize süremizi geçirdik Pasaportumuzda 10 yıllik vizemizin süresi halen geçerli biz oraya hiç dönmemek üzere tekrardan nasıl girebiliriz göç mü etsek girince veya almazlarsa iltica mi bilmiyorum çünkü Türkler inanın ki burada kendi memleketlerinde de çok degiştiler belki küçük şeyler ama bana yetiyor HOSGÖRÜSUZLER, hep kendilerini birşey zannediyorlar ve de aaaaahhhhhhhhh içim çok dolu 10 ay bana fazlasıyla yetti burada (ben aynı zamanda Avrupa Birliği vatandaşi bir KIBRISLIYIM) bana eğer biliyorsanız bir fikir verip yol gösterirseniz veya tavsiyeleriniz olursa sevinirim.

Teşekkürler.

CILER TANSOY
6 ekim, 2005

----------------

Merhaba arkadaşlar,

Sorulan soru ve verilen cevaplar hakikaten çok ilginç ve de problemi doğru teşhis etmeye yönelik. Müsaade ederseniz benim de naçizane katkılarım olacak.- İnsanların tamamen dış görünüşleri ile değerlendirilmeleri sebebi ile gösterişe çok önem verilmesi- İçinden çıktığı toplumu beğenmeme ve üyelerine karşi acımasızca davranmak, yabancılara gösterdiği sevgi ve müsamahayı kendi toplumundan esirgeme,- Diğerlerinin başarısını çekememe ve küçümsemeye çalışmak (hiç olmazsa kendine de bir pay çıkarmak)- Her şeyin en doğrusunu kendinin bildiğine inanmak, bir konuda iyi olunca diğer bütün konularda da en iyi çözümu üretebileceğine inanmak (o konuda bir fikrim yok ya da o konu benim uzmanlık alanım dışında demeyi ayıp saymak),- Diğerlerinin tecrubesizliğinden istifade etmeyi ve ona duyulan güveni istismar etmeyi vahşi kapitalizm içinde iş yapmak olarak açıklamak (ABD’ye ilk gelişimde, havaalanındaki çaresizliğimi kullanarak, taksinin 18-20 $ tutacağı mesafe için benden 70 $ alan genç girişimci arkadaşa selamlar) ve ilk acı tecrubeden sonra gözü açılan yenilerin artık kendisine yüz vermemesini çekememezlikle açıklamaya çalışmak,- Yakalanan en ufak bir başarıyı bile en yakin arkadaslarini ezme aracı olarak kullanma, hayatını hep kendini birilerine karşi ispat etme çabası ile geçirme,- İnsanları kategorize etme (eğitim durumları, mali durumlari vs. ile), insanı bireysel varlık olarak görememe,- Seçimle geldiği koltuktan ancak mücbir sebeplerle (hastalık,kocama, ölüm vs.) kalkmak,- Seçimlerde oy kullanmayı yandaşina karşilığı daha sonra iltimas olarak ödenmek üzere verilen bir borç olarak algılamak ya da oyunu satmak,- Kamu malını eş ve dosta dağıtılmak üzere kendisine verilmiş bir varlık olarak görmek,- Birlikte iş yapma ahlakının olmayışı (kardeşlerin bile birlikte iş yürütememesi),- Varolan bir başarıdan pay almaya çalışmadaki ve yapılacak bir işte kendisinden istenen fedakarlığa makul bahaneler üretmedeki maharetimiz,- Diğerlerinin başarısını mümkünse engelleme, mümkün değilse küçümseme çabaları ( o kadarını herkes yapar tarzı yaklaşimlar), birbirlerini çekememe- İngilizceyi düzgün kullanma çabasının yarısını bile ana dilininden esirgeme, ingilizce bildiğini en basit diyaloglarda dahi gösterme çabası (Gerçi Türkiye başbakanının bile ingilizce konuşamadığı halde incelemek ya da kontrol etmek yerine 'check etmek' i kullandığı yerde belki de normal), çok iyi ingilizce bilmeyi diğerlerine hava atma aracı olarak kullanma isteği,- Aşirı derecede kompleksli bir toplum olmak, (yanında başkalarının başarısından bahsedilmesini kendisine hakaret olarak algılamak başka nasıl açıklanabilir bilmiyorum)Galiba bunlar Asya toplumlarının genel özellikleri ve bizi nerede olursak olalım buluyor. Ama yine de sorunun teşhisinin tedavinin de ilk adımını oluşturduğu gerçeğinden yola çıkarak doğru yolda olduğumuzu, kendimizi doğru tanıyamamızın olumsuz taraflarımızı düzeltmede önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Bu yöndeki gayretlere aracı olanlara teşekkürler. Bu arada müsaadenizle Mine Hanıma Türk toplumu adına yaptıkları için bir Türk olarak, (ayrıca Mine Hanımdan yardım alıp maalesef bir teşekkürü akıl edemeyenler adına) teşekkür etmek istiyorum. Mine Hanım, yabancılarınn en ufak bir nezaket gösterişine binbir teşekkür edip en yakınındakilerin çok büyük yardımlarını es geçmek de, en azından galiba sizin muhatap olduklarınız için başka bir özelliğimiz olarak görünüyor ama doğruları yapmaya devam etmenizi salik veririm.

Herkese başarılar dilerim,

sevgi ve selamlar

Recep Türk
7 ekım, 2005

---------------

Türk Ahlakı

"Türklerden daha faziletli bir toplum görmedim. Oyuna ve eğlenceye vakitleri yoktur. (...) Yemeklerini çabuk ve konuşmaksızın yerler. Yemek isteyen kim varsa; tanıdık, yabancı ayrılmaz, sofraya çağrılır. (...) Askerler dahil şehirde silah taşimak yasaktır. Düello bilmezler; dövüşmeyi medenî terbiyeden mahrumiyet sayarlar. Arada kavga edenler çıkar; fakat kavgayı devam ettirmeleri mümkün değildir; ilk görenler derhal müdahale edip sustururlar. Zaten şehirlerde büyük sükunet vardır. Kumar ve içkinin dinlerinde yasak olması kavga çıkmamasının sebeplerindendir. Ama içki içen, esrar çeken Türklere tesadüf edilir; çoğu sosyal durumlarını bu sebeple kaybetmişlerdir. Karaborsa ve tefecilik günah ve meçhuldür. (Cristobal de Villalon, s. 160-161)"

"Bundan başka şunu söylemek istiyorum ki Türkler bir şatoyu veya kaleyi aldıkları zaman her şeyi ve resimleri buldukları gibi aynen birakıyorlar, onları tahrip etmek gibi bir âdetleri asla yoktur. (Belon, s. 90)"

"Türkler iyi niyetli insanlardır. Birbirlerine bağlıdırlar. Birbirlerine iyilik yapmaktan hoşlanırlar. Bunları Tanrı'nın şerefi için yazıyorum; yoksa Türklerin bizim imanımızın dışında kaldıklarını biliyorum. (...) Türkler sözlerinin esiridirler. Ancak ölü bir Türk sözünü tutmayabilir. Samimi ve sadık insanlardır. (Bertrandon de la Broquière)"

"Türkler sokakta rastladıkları yazılı kağıda ve güle basmazlar; yerden alıp bir duvarın üstüne veya dibine koyarlar. (Busbecq)"

"Türkler kimseyi Türk usulünce yaşamaya zorlamazlar. Herkesin kendi mevzuatı ile yaşamasına müsaade eder ve izin verirler. (Geoffroy, c.II, s. 180)"

"İsteyen Türk, gerek cuma, gerekse bayram namazında, cami içinde veya avlusunda, cemaat ortasında, düşmanı kim ise ondan af diler. Affı yaş ve makamca küçük olan ister. Muhatabı, kesin şekilde ve cemaat önünde affettiğini söylemeye mecburdur. Sonra elini öptürür ve kucaklaşirlar. Bir kere barışmış olan iki düşman, eski anlaşmazlıklarından dolayı birbirlerine kötülük edemezler. Böyle bir şeye cesaret eden kişi, hem toplumla, hem Allah'la alay etmiş sayılır ve lanetlenir; fena muamele görür, kendisine inanılmaz. (Villamont, s. 252)"

Sözü uzatmayalım; Sayın Yılmaz Öztuna'nın Tarih Sohbetleri'nden (s. 286-290) derlediğimiz yukarıdaki satırlar XVI. yüzyılda Türkler arasında bulunup da anılarını veya raporlarını yazan kimi seyyah, kimi diplomat, kimi asker, kimi esir gayrimüslimlere aittir. Düşmanı oldukları bir toplum hakkında kendi milletlerine karşi dürüst davranıp sahih bilgiler vermeleri, hiç şüphesiz Türkler hakkında iyi niyet beslemelerinin değil, objektif davranmalarının bir sonucudur. Nitekim aynı yazarlar kitaplarının bazı yerlerinde garazkâr ifadelere de yer vermekten kaçınmamışlardır.

Burada dikkatinizi çekmek istediğimiz husus, Türk milletinin toplumsal ahlak ve sosyal düzeninden bahsedilirken, hemen bütün kaynakların ittifak ederek benzer şeyleri söylemek zorunda kalmalarıdır. Şimdi, söz konusu ettiğimiz alıntılar üzerinde ayrı-ayrı düşünüldüğünde, her bir uygulamanın XVI. yüzyılı, yine Batılıların adlandırmasıyla neden "Türk Asrı" yaptığı daha iyi anlaşilır. O halde bu dediğimizi şöyle okumak da mümkün: Nerede ve ne zaman olursa olsun, bütün gelişmeler, bütün askeri ve siyasi başarılar, bütün zenginlik ve refah, bütün... bütün... hep güzel ahlak ile ivme kazanıyor, onun sayesinde insanlık için katma değer üretiyor.

Peki o halde soru şu: XVI. yüzyılda imrenilerek izlenen bu millet daha sonraki yüzyıllarda ceste ceste nasıl da inhirafa uğrayıp toplumsal desenlerini kaybetti; nasıl da asaletinden tavizler verip ahlak anlayışını değiştirdi?!.. Faraza bu satırları birer kez daha okuyup kendimizi tek tek değerlendirmeye alsak, acaba bizim hakkımızda yazılan bunca şeyi yalanlamak için çırpındığımız sonucuna mı ulaşirız! Veya bir yabancı bu satırlardan yola çıkarak Türkiye'ye gelse, yanlış bir seyahat yaptığına mı kanaat getirir!.. Eğer öyleyse, Türk milletine, yerde bulduğu kağıdı veya gülü, üstüne basılmasın diye bir duvar kovuğuna koydurtan o rafine anlayışın neşet ettiği ahlakî değerlere ve irfanî geleneğe ne oldu?!..

Ben kendi hesabıma çevreme bakıyorum, insanları gözlüyorum, haberlere kulak veriyorum ve sonra şüpheye düşüyorum; acaba atalarımız hakkındaki bütün bu yazılanlar mı yalan; yoksa biz mi onların torunları değiliz?!.. Lütfen, yukarıdaki satırları bir kez daha ve üzerine basa-basa okuyun; çook farklı şeyler bulacak, çook ayrı yolculuklara çıkaçaksınız.

(Alıntıdır. Yazarı Bilinmemektedir.)

---------------

“Yerinmek bir şarklı alışkanlığıdır” diyordu Çetin Altan hoca.Yerinmek insana bilinçaltından mazoşistik bir keyif mi veriyor diye endişeleniyorum çoğu zaman.Bıktım ben, “Biz Türkler...” ya da benzeri ifadelerle başlayan yerinmelerden, dövünmelerden. Kendi kendimizi yiyip bitiren, bireysel, kurumsal ve toplumsal atalete sürükleyen adeta bir virüs bu tür yakınmalar.Biz Türkler...Biz adam olmayız...Bu millet adam olmaz...Zaten biz...“Ben”i de işin içine alırcasına konuşma.“Biz” diye kollektif konuşma hakkı kimseye ait değildir.Varsa cesaretin eğer, “Ben” diye konuş. O zaman da şöyle demen gerekecek: Ben adam olmam...Sen bilirsin. Adam olmamakta israr edersen adam olamazsın, bunu bilesin, bu bir. Eğer, “Biz” diye konuşurken, kendini o, “Biz” dediklerinden saymayıp, onları küçümsüyor, kendini onlardan üstün, farklı ve ayrıcalıklı varsayıyorsan gaflet içerisindesin, bu da iki. Ben böyle konuşunca bazı kişiler, “Peki ama Ulaş bey...” diye başlayıp bir çırpıda ağız dolusu örnekler sıralıyorlar. Ancak o örneklerden baştâcı ettiğimiz Amerika’da ve Batı’da o kadar çok var ki. Kendi kendimizi eleştirmek bir erdem ise eğer, gözükapalı ve tarafgir eleştiri ve aşirı Batı hayranlığı da bir o kadar erdemsizliktir.

Atatürk, milleti kendi özgüvenine kavuşturmak için söyledi herhalde şu sözleri: Türk, öğün, çalış, güven.Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir.Ne mutlu Türk’üm diyene. O, rahat uyumuyordur diye düşünüyorum, şahsen. Çünkü biz, yaşamımızı hâlâ aşağılık komplekslerimizle kendi kendimizi horlayarak ve ataletimize bahaneler uydurarak sürdürmeye devam ediyoruz. Elitist yaygaralar’dan arınmalıyız artık.

Gülpay Atay
7 ekım, 2005

-------------

Amerika'da yaşayan Türklerin organizasyonu olan ATA varken neden tekrar ayrı bir grup olusturduğunuzu bana bildirir misiniz, lütfen. Neyi ve kimleri temsil ediyorsunuz?

Teşekkürler,

Sumru Gökcen

---------------

Ben şahsen başka yerleri bilmem ama Amerika'da kendi bulunduğum yerde yaptığım gözlemler neticesi vardığım neticeyi söyleyebilirim. Biz gösteriş yapmayı seven bir milletiz, Türkiye'de yaşayanlar bile gösteriş yapma uğruna altından kalkamayacağı borçlara girer. Cebimizdeki son kuruş olsa dahi hesabi biz ödemek isteriz, bu sanırım puan almak içindir daha çok.. Şimdi Amerika'da yüksek öğrenim görmüş olan Türkler genelde "işçi" statüsündeki ya da esnaf statüsündeki Türklere pek yüz vermez. Özellikle bir kadınsanız, eşiniz iyi bir şirketin üst kademelerinde görevli ya da doktor, avukat vs. değilse, siz hiç Türk toplantılarına çağrılmazsınız.. Milyon dolarlık evde oturmuyorsanız, altınızda Lexus yoksa (ya da benzeri) vs. vs. o zaman yine ilgi alanlari dışındasınızdır.. Türk Türk'ün ayağını çeker, kıskanır neden çünkü sahip olduğu maddi şeyler ile Amerikalıya gösteriş yapamaz. Amerikalı önem vermez öyle şeylere.. Türk yine Türk'e gösteriş yapacaktır, bunu yapmak için de diğerinin kendinden aşağıda olması gerekir. :))

Amerika'ya geleli daha iki-üç sene olur, hele bir de vatandaş oldu mu, tamam artık kestane kirpiden çıkmış kirpiyi beğenmez olmuştur..Tabi bunları söylerken genelleme yapmıyorum ama o kadar çok örneğini gördüm ve yaşadım ki, sakın bana bunlar gerçek değil demeyin. :) Maalesef Amerika'da yaşayan bir çok arkadaşim bırakın herhangi bir yahoo grubuna üye olmayı (Türkiye'nin sorunlarının tartışıldığı grupları kastediyorum) doğru dürüst bir Türk gazetesi okumaz ve Türkiye'de neler olup bittiğiyle uzaktan yakından ilgilenmez.. Bunu yapanları da, "aaaa işiniz güçünüz mü yok Allah aşkına?" diye de kendine göre aşağılar..S ay say bitmez, yıllar evvel bir yıl Kanada'da yasamıştım, iki grup Türk vardı "şöförler takımı" diye adlandırdıkları işçi sınıfı, "mühendisler takımı" diye adlandırılan yüksek öğrenimliler, aradan geçen 26 senede bir şey degişmemiş anladıgım kadarıyla.. Daha çoooooook yol var aşmamiz gereken saniyorum.. Ne acı!!

Sevgiyle,

Fethiye

---------------

Sevgisizlik Ve Hoşgörüsüzlük

Maalesef yazdıklarınıza katılmamak mümkün değil. Belki bizim genlerimizden gelen bazı özelliklerimiz de var ama bana göre en büyük eksiğimiz sevgisizlik, sevgisizlik, sevgisizlik. Köylerde ondan alırız gücümüzü; hayvanı sevmeyiz, karnımızı o doyurur; toprağı sevmeyiz. Gölgesinde yatarız; ormanı sevmeyiz. Her türlü pisliğimizi temizler; suyu sevmeyiz. Babamızın yanında; dünyaya getirdiğimiz çocuğumuzu sevmeyiz. Bereketiyle yıkanırız yağmuru sevmeyiz. Seviyor görünsekte yaptıklarımızı göz önüne alırsak aslında sevmeyiz. Kısacası bizde sevgi eksiği olduğu için birçok meziyetimizi de yavaş-yavaş kaybettik sanırım. Ne Mevlana'nın hoş görüsü kaldı, Ne Ferhat'ın sabrı. Tanımadığımıza selam vermeyiz hiç. Aslında artık tanıdığımıza da vermiyoruz ya... Tanımayız üst kattaki kapı komşumuzu, cenazesini polisler çıkarana kadar evinden. Ne diyeyim Allah sonumuzu hayır etsin dileğinden başka söyleyecek birşey bulamıyorum.

Herkese Saygılar sunuyorum.

Ragıp SARI

---------------

Sefer Bey;

Çok güzel bir konuya değindiniz. Aslında hepimiz Türklerle iş yapmanın veya yaşamanın ne kadar zor olduğunu konuşuyoruz ama nedenlerini pek konuşmuyoruz sanırımm.Aşk ve nefret içiçedir demişler. Ben de diyorum ki biz de birbirimizi çok sevdiğimiz için birbirimize katlanamıyoruz. Ne birbirimizden ayrı kalabiliyoruz ne de birlikte ortaya güzel bir iş çıkarabiliyoruz. Tabi ender de olsa çok şükür istisnalar var. Hoşgörü kelimesini toplumsal hayatımıza yerleştirmemiz gerekiyor bu problemi çözmek için. Biz göçebe bir toplumuz ve sürekli birarada yaşamaya ve acılarımızı ve sevinçlerimizi paylaşmaya alışmışız. O nedenle karşimızdaki Türk vatandaşimıza, toplumdan ve önyargılardan bağımsız bir kişi gözüyle bakamıyor hep toplumsal değerlerimizle yargılıyoruz. Bu nedenle de karşimızdakini tamamen kendine özgü bir şahsiyet olarak görmekte zorlanıyoruz. O zaman da karşilıklı anlama, anlaşilma, anlatma, dinleme, anlayışlı olma, kabullenme vb. bir sürü iletişim problemleri çıkıyor ve sonuçta "biz neden böyleyiz?" sorusuna geliyoruz... Ben böyle düşünüyorum, bilmem diğer arkadaşlar ne düşünüyorlar?

Selam ve sevgiler,

Esra Elif

---------------

Forward ettiğim yazıda Türkev'den yazan birisi içini dökmüş, bende daha önce bahsettiğim Ph.D. konusu olan minority konusunu düşünürken aklıma birkaç sene önce Monterey'de yapılan ata konferansı geldi, orada Amerikalı bri profesordu galiba Türklerin diğer uluslar içinde Dünyaya en kötü reklamı yapılan millet olduğunu ve daha doğuşdan church'den bu kişilerin hakkımızda hep negatif input aldıklarını söylüyordu, bunlar gerçek, belki bu treatment'in doğrultusunda bizde parçalanıyoruz, complexlerimiz yaratıldıkça, büyüdükce birbirimize düşüyoruz, tam tersine biribirimize yaklaşarak onları treat etmemiz gerekiyor, Eğitimli toplumların yaptığı gibi. Birbirimize sarılmamız gerekiyor, bunu nasıl başarabiliriz?Şimdi ve sonrası Türklerin birbirini en çok desteklemesi gereken dönemler, perfectionistliği yada kavga gürültüyü bir kenara bırakıp bir araya gelmemiz gerekiyor, yoksa dernekler değil sınırlar tehlikede, herşey pamuk ipliğinde gelişiyor....yazi bana ilginç geldi, gönderilme amacını bilemem ama ben bildiğimi inandığımı yazdım, 20 senedir hiçbir Türk grubunun böyle kötü dağıldığını görmedim, Bay area'nin bir araya gelebilmesi lazım, o kadar people skill'imiz var, toleransımız var, tembel de değiliz, Eğitimimiz de var ne duruyoruz.

Ela

---------------

Bu uzun soruya kısa bir cevap olacak ama hoş görüle..Biz Türkler başka milletlerde pek de yaygın kabulü olmayan genel insani ve ilahi değerler açısından donanımlı olduğumuz için bütün diğer milletlerin utanç duymalarına vesile oluyoruz.Bu sebeple hepsi bize düşman.Kişkançlıktan ve utançtan..Bizi küçük parçalara ayırıp tarihten silmek istemeleri bundan..Ve fakat bunun olamayacağı da artık belli..Şimdiyece yapamadılarsa..

a. baykan

---------------

Türklerle ilgili genel sorunların temelinde yine bireye olan saygı eksikliği ve kişisel güvensizlik yatıyor!Tarihe dönecek olursak, Fransız Ihtilali Avrupaya özgürlük, eşitlik, kardeşlik, (liberte, legalite, fraternite) gibi modern insanı oluşturan altyapıyı kazandırırken; Osmanlı halkına ümmet gözüyle bakmaya devam etti.Cumhuriyetle birlikte, maddi gücü elinde bulunduran orta sınıf güçlenince, onlar da Avrupayı taklit etmeye başladılar, ancak bu kişiler de içerikten çok etiketle yetindiler.Günümüzde ortaya çıkan durum: almancı, gurbetçi...vs. ise işçi olarak gidenlerin ve onların çocuklarının oluşturduğu ikinci kuşak arasındaki fikirsel, dinsel, yaşamsal farklılıklar...Başka bir neden de İslam'da yapılamayan reform yani yeniden düzenleme eksiklikleri...Osmanlı bunu bazı fermanlarla yapmaya calışsa da ya altyapı eksikti ya da çok geç kalınmıştı. Cumhuriyet döneminde ise başka sorunlarla uğraşmaktan buna zaman kalmamıştı ya da halk buna hazır değildi...Türk Toplumuna bakacak olursak, bebeklikten ölüme dek süren bir sınıflandırma görürüz...önce erkek ve kız olmasıyla başlar bireyin ayrımı, sonra sosyal durumu, politik durumuna göre ayrılır, okulda sınıflandırılır, A sınıfını bütün öğretmenler sever, B sınıfı çok yaramazdır...lisede ayrımlar Matemik sınıfı sözelden daha akıllıdır okul müdürüne ve diğer insanlara göre...Üniversite bırakın fakulteyi bölümler arası ayrımlar hem hocalar hem öğrenciler arasındadır...Bu bir yere ait olma hissi tamamen bireyin kendine güveninin olmamasından kaynaklanır ayrıca bireysel başarıyı destekleyici çalışmalar yapmazlar, asker millet olmanın verdiğiBir geçmişle, rutbece küçük olan büyük olanı geçmemelidir...yetişkinliğe gelince erkek kadın arasında toplumun çizdiği kesin çizgiler görülür, erkekse şunu yapabilir kadınsa onu yapamaz...bunun üstüne bir de din, dil, ırk ayrımlarını ekleyin....Türk toplumunun temel özelliklerinden biri de kurnazlıkta üstüne olmamasıdır, ilk sahte euroların Türkiye'de basıldığı düşünülürse, günümüzde artık her türlü sahtekarlıkta yapılmaktadır Türkler tarafından, geçmişimizden gelen dürüstlük de bu modern yozlaşma kervanına katılmıştır.Diğer bir neden de Türklerdeki hırs olabilir, geldiğimiz noktaya öyle zor geliyoruz ki, diğerlerinin de aynı acıyı çekerek gelmesini istiyoruz, ona yardım edip, yol göstermek yerine...Başka nedenler de ekleyebiliriz: sabit fikirlilik, gösteriş...Sonuç olarak; bu sorunun cevabı dipsiz bir kuyu gibi,Karşi çıkanlar olacaktır görüşlerime, ama bunlar benim gözlemlediklerim.

Teşekkürler

M.K.

---------------

Bu mesaj, dün gönderilenin aynısı .. !!Moderatoru olduğum bir başka listede (TAAC San Francisco) bu mesajin üç kopyasının, onaylanmayı beklediğini gördüm...Görebildiğim kadarı ile Sayın Sefer Özdemir, "mass mailing" yapıyor !!

Selamlar,

--osman EE'78Deep South - Columbia SC
---------------

Sayın Özdemir;

Çok güzel yazmışsınız. Tarih boyunca, böyle şahane bir ırkın nasıl olup da birbirine düştüğünü bir türlü ben de anlamış değilim. Ayrıca, yurtdışındaki Türklerin birbirlerine karşi olan tutumları hakkında da, bu durumun içerisinde olduğumdan bilgi sahibiyim.Allah Türk'ü korusun ve yüceltsin.

Saygılarımla,

Selim SUNGUROĞLU
EveDönüş.com Kurucusu

---------------

Arkadaşlar,

Sayın Özdemir'in aklına esen sorular, bilhassa bizler için (Toplum) zemin teşkil eden, genel geçer sorulardır...Bu, günümüzde bilhassa çok mühim olan, sorulara cevap bulmak kolay olmasa gerek.Bir kere, kendimiz, Türkler hakkında, yabancıların ne düşündüklerini bilmek için, iki kaynaktan, teorik (yazılı kaynakları barındıran, geniş bir kütüphane) ve pratik (deney, gözlem) bakımdan, araştırma olanakları sunan, en azından yirmi Milletten temsilcinin bulunduğu, laboratuar benzeri bir ortamda bulunmak gerekir.Bu ortam, kişilerin tabii güdüleri ile davranıp, karşilığını ödemeyi göze almak kaydıyla, kısıtsız özgürlük bulabilecekleri bir yer olmalıdır.Böyle bir ortam normal hayatta var mıdır, varsa nerededir?Bu ortam suni olarak, gönüllülerden teşekkül ettirilse, burada yapılacak bir gözlem ile cevabı araran soru sonuçlarına ulaşilabilir mi?Sanmam.O halde, burası, multi nasyonal, en azından yirmi Milletten bireyin (gayri ihtiyari temsilci) tamamen hasbel kader bir şekilde bir araya geldiği ve başlangıçta, nişpeten eşit şartların geçerli olmasına rağmen, sonra yeteneğe göre değişip, bireysel yaşam tarzlarına cevap verebilen bir yer olmalı, değil mi?Arkadaşlar, şahsen böyle bir ortamda uzun yıllar yaşadım, lakin görüp, bildiklerimi burada nakletmek istemiyor, sadece bir hususa dikkat çekmek istiyorum o da; kavga, dış saldırı Türkleri birleştiriyor.

Saygılarımla,

Husrev

---------------

Sefer,

"Kedi olalı ilk defa fare tuttun" diye bir özdeyiş var. Bu son yaklaşimın belki de şimdiye kadarkilerin içinde en makul ve mantıklısı. Sorduğun soru da oyle. Ben yine de TÜRKler olarak değil TÜRKİYE’liler olarak algılıyorum sorunu. Çünkü, söylediğin hersey tüm Türkiye’lilerin sorunudur.Mine hocamın pratik yaşamdan aktardığı herşey burda da (Avustralya)geçerli.1. Türkiye’liler arasında, kıçına giyecek donu olmayanların, birbiri ile rekabet etmeleri olayı çok bilindiktir. Eline para geçenin ya da geçmeyenin en lüks ve pahalı arabalar ya da eşyalar aldığını sırf "onda var, bende de olsun" anlayışı ile birbirleri ile gereksiz rekabete nasıl girdikleri herkesin bildiği bir gerçek.2. Geri kalmış topluluklarda görülen bir başka karakter sapması da kıskançlık, çekememezlik ve bunun etkisi ile dedikoduyu çok sevmemiz. Çok açık. Insanlar birbirlerini çekemezler. Birisi en iyi olsa da ona en kısa zamanda bir kulp bulunur.3. Aşağılık kompleksi. Her şeyi en iyi bildiğini düşünme (hepimizde olan şey ulusal karakterimiz). Yanıldığını kabul etmeme. Eleştirileri Suçlama olarak alma. Özeleştiriyi saldirmak olarak algılama.4. Duygusallık, olayı neden Sonuç ilişkisi içinde görememe. Bencillik, vurdumduymazlık, sorumsuzluk, bananecilik, bana dokunmayan yılan bin yasasıncılık, köşe dönmecilik, tembellik (herkes için değil ama toplumun geneli için benim gözlemim böyle)5. Demokrasi yoksunluğu. Bu da gelişmemişlik ya da yaşamamamışlık psikolojisi ile açıklanabilir belki. Karşimızdakini hiç dinlemeden hüküm vermek, hep bir ağızdan konuşmak ve kısa zaman sonra birbirimizin gırtlağına çökmek.6. Takım ruhu eksikliği. Birlikte iş yapmanın zorluğu. Bunları yukarıda söylediğim şeylerle de ilintilendirebilirsiniz. "Önde olma, seçilme, öne geçme, başkasının sırtına basarak yükselme" çabaları. Başkasının yaptığı şeyleri yapmış gibi gösterme, pastaf, abartma, kabartma, sürekli itiraz etme ama çözüm önerememe. Çözümsüzlükde israr, Dediğim dediklik, fanatiklik.Türkiye’li toplumun, hala Türkiye alışkanlıklarını sürdürmesi Sonucu Avustralya’da örneğin 37 yıldır bulunan bu toplumun sosyal, ekonomik ve politik olarak en gerilerde kalmasına, kendilerini bir toplum olarak tanıtamamasına, genelde de Avustralya çok kültürlü politikasına kebap dışında bir katkı sağlayamamasına neden oluyor.Genelleştirdiğimizde Türkiye’nin bugünkü hali neyse, Avustralya’daki Türkiye’lilerin hali de odur diyoruz.

U.O.

---------------

Sefer Bey kardeşim,

Tebrikler! Bu gerekli yazı için çok teşekkürler! Söyleyecek çok şey var amma yatakda olmam gerekli. Şimdilik teşekkürler diyorum.

Iyi geceler,

B. Kiran

---------------

Sefer ilk defa harika bir zamanlama ile bir soru soruyorsun. Bu sabah San Diego’da refugeelerle uğraşan ve nedense benim Türk göçmenlerine yardım etmeye çalışmamı pek bir göz yaşartıcı bulan bir devlet görevlisi ile konuşuyorduk ve ona da aynen havlu atmaya yakın olduğumu ve artık iyice yüklenmeye başladığımı söyledim. Aslında söylemeye yakın gelip şimdi bu Amerika’lıları ilgilendirmez diye kendime sakladığım kısım Türklerin acayıp bir millet olduğu bunu burda rahatça söyliyebilirim (Ilknuru gene kızdırsakta:)Sadece bu cumartesi ve pazar internette geçirdiğim 8 saat kadar bir süreyi anlatayım.Nedense bir şekilde bu günlerde landing officer olarak calışıyorum. Elimde exchange olarak gelen iki doktor ve greencard kazanıp buraya gelecek olan iki aile var. Buraya kadar iyi değil mi? Gelecek olan aileler nereye geleceklerini bilmiyorlar ne yapacaklarını hiç bilmiyorlar kimseyi tanımıyorlar vs..vs.. İki doktor daha bir iyi biri ile çalışmaya yaklaşik 4 ay falan önce başladık adım adım getireceği kağıtlardan ve bavula ne koyacaklarından tutta geldiklerinde Chicagodan Madison WI nasıl gideceklerine kadar adım adım gittik. Zaman zaman "Ben zaten gelmesemde olur Amerika’ya çokta hayran değilim" söylevlerini dinleyip zaman zamanda bir haftalık turlarla Amerika gezmiş arkadaşlarının çok değerli tavsiyelerinin neden ise yaramayacağını anlatmaya calışarak epey bir debelendik. Neyse sağ salim indiler ailece ayarladığımız universite evine falan yerleştiler Türk arkadaşlar buldular.. ve ilk iş 'aman haa sakin'lari falan aynen pas geçip 6 bin dolara bir araba aldılar. Yanlış anlamayın eşyalarını sokak köşesinden ve garage salelerden topladılar ama arabaya gelince ahh olabilemez. Ama abla acayıp yeni bir hyundai sadece 2001 model Tr de bunu 20 bin dolara alamazsın.. Dinletmek mümkünmu adam alacak keyfinin kahyası değilsinya.. Yaa baba sen seneye döneceksin nerden bulacaksın bunu 6 bin dolara alacak enayi üstelik cash para ile onu verebilecek adam gider jaguar alır bu memlekette yok.. araba alındı. Bu hafta sonu computer için gene online.. Abla ben ne alacam.. Bu soru cevaplar başlayalı bir ay olmuş bunlar geleli zaten bir ay. Computerda ilk alınması gerekenler listesinde ehh şimdi sıra geldi.. Haftalar önce labor day salelerden olabilecek en iyi optionları bütün mevcut dükkan ve online satan yerlerden çıkarıp yollamışım..Bugün gene aynı soru. Abla ben lap top alacam.. "Niye".. "Eee TR ye götürürüm".. Yahu obürünü de koy pakete yolla. Evde ilk okulda iki çocuk var bunlarda ödev mödev yapıyorlar karın ailesi ile online konuşmak istiyor nasıl olacak lap top bunca adama? Yok ama alınacak ya lap top olsun.. Evet sen bulduydun ama bir daha bak.. Hem çok ucuz olacak hem de çokkk sahane.. EE git bilmem nereye bak.. Yok ben gidemem o yollar çok karışık.. Sonunda keşfettimki bizimki daha insuranceda almamiş.. bir sene Amerikada yaşamış bir arkadaşi varmış o demişki WI gerekmez. Ama computer lap top olacak ve 300 dolara windws 98 li IBM windows 98 olduğu için olmaz.. Sende adamı ciddiye alip saatlerle zip kodu ile magazalara bakıp ona iyi bir deal bulmaya calışıyorsun amme hizmeti olarak. Bu bir.Gene bu hafta sonu greencard kazanan emekli albayımızın karısı yazıyor kendileri daha eyalete karar verememişler ama zatı muhteremleri üniversite mezunu ve Türkiye’de sosyal bilimler hocası imiş. Doğrusu ya öyle ayak işleri yapmayı düşünüyormuş kendisi geldiğinde burda öğretmen olacakmış gene.. Sosyal bilimler öğretebilirmiş. Üstelik ingilizcesi lisede hiç 4 un altına düşmemiş. Nefesim kesiliyor emaile cevap yazarken tabii teyzem koçlar gibi yaparsın desem herhalde benden iyisi olmaz ama yahu kadın sen ingilizce bir lise sınıfında onca teenagera ders nasıl anlatacaksın hadi birak Türk vatandaşlık derslerini ve sosyal bilimlerde Türkiye’de ne anlatıyorlarsa onu bile nasıl olacakta anlatacaksın?Senin eğitimini burda saymazlarken nasıl olupta seni kim okul hocalığına alacak kırmadan incitmeden anlatmak için midem buzuk buzuk uğraşiyorum. Ohh onu unuttum birde AFS ile Kansas a gelmiş bir oğlumuz var ..MSN de yakalayıp beni ağlıyorda ağlıyor efem wiçhita Kansasta bir Türk restoran var mış ama iki aydır bu aile onu oraya "Tamam gideriz " dedikleri halde götürmüyorlarmış. Bugün antremandan gelmiş üstelik evde ekmek te bulamamış çin yemeği var mı o onu mu yiyecekmiş. Oğlum 10 çocuk birde sen iki de ebeveyn bu restoran hadi ucuz olsun adam başi 20 dolar nasıl gotursunler seni diyorum.. Oğlan çok emin yok diyor adam muhendis ayda 3000 dolar morgage veriyorlar zenginler gicigina beni götürmüyorlar. Yahu belki sevmeyecekler Türk yemeği sen misafirsin orda allahın Kansasında ki Amerikalı niye gitsin illa Türk restourana.. "Ama her hafta çoluk çocuk götürüyorlar Pizza Huta" diyor. Gülermisin aglarmısın belli evini özlemiş Türk yemeği özlüyor ama nasıl anlatacaksın "oğlum 10 çocuklu bir ailenin yanında misafirsin ne yapalım ne yerlerse ne verirlerse idare edeceksin."Gelelim obür doktora oda araştırma asistanı olarak geldi Yale`e. Çok daha genç karısı hala Tr de. Onunda derdi bugün dün akşam Hooter`sa gitmiş bu amerikalı kizlar yüz vermiyormuş..Bunu mu soruyordun Sefer.. Ben daha önce eve kamp kurup bir defa bile teşekkür etmeyenleri, giderken yanlarında bizim eşyalardan hatıralık alanları falanda saymıyorum sadece bu son iki gün internetten deal ettiklerim.Şimdi sen bana söyle değermi değmezmi uğraşmaya? Neden birbirimizi destekleyemiyoruz ve neden eskiler bir sure sonra pes ediyorlar.

Mine

---------------

"Biz Türkler" ile olan sorun aşağıdaki gibi kendi kendine gelin güvey olmaktır, bu soruyu sormaktır en başta!Bu arada, "Biz Türkler" adına dün gece Latin Amerika'lı bir profesor çifti dumura uğrattım. Türkiye'de devletin işlettiği lise ve üniversitelerde Ingilizce eğitim yapıldığını öğrendiler. "Nasıl yani, like in missionary schools?" Hayır, these are state schools dedim."Ama neden? Postcolonialism theory üzerine çalıştım ama bu kadarını da görmedim.Üstelik Türkiye kolonileştirilen ülkelerden biri değil". Neyse bu tartışmanın sonunda biz Türkler hakkında başka milletlerin düşüncelerinin ne olduğunu "belli" sayan zihniyete buradan bir selam göndereyim.

SelimG

---------------

Bin küsür yıl önce Asya’nın zorlu coğrafik bölgelerinde göçebe ve savaşçı olmayı gerektiren ortamlarda bulunan atalarımızı bilemem ama şağımızda Türk kültürünün gerektirdiği terbiye, görgü ve ahlak kurallarına uygun yaşayabilen Türklerde bahsedilen bu gibi sorunlara pek rastlanmıyor bence.Psikolojik sebeplere bağlı kişisel davranış bozukluklarını veya saygısızlıkları her toplumda görmek mevcut. Sözü edilen problemlerin “Biz Türkler”e has olduğu şeklinde bir genelleme yapılmamalı bence. Çeşitli nedenlerden belli bir toplumun kültürel değer yargılarının dışında yaşayan iştisnalı kişiler kaideyi bozmaz. İnsan faktoründe seçici olunduğunda bu gibi problemlere maruz kalma ihtimali de azalacaktır.

Esra Memili

---------------

Merhaba,

Türklerin gerçek tarihini öğrendikten sonra (ki muhteşem bir tarih) bende Türklerle sorunun ne olduğunu çok düşündüm. Bulduğum cevaplar bütünüyle beni tatmin etmiş değil.Öncelikle yakın tarihe ilişkin konumumuz nedeniyle bulduğum cevapları sıralayım:- Türklerin yayılı olduğu (lütfen Türkiye sınırları dışındaki büyük Türk varlığını düşünelim) coğrafyaya baktığımızda bir birlik oluşturma kararlığını gösterebilsek diğer bütün milletler için ciddi bir tehlike.Kesinlikle dünya liderliği. Ha bu gerçekte tehlike mi? Asla değil: Çünkü eski Türk yazılarını bir bütün olarak incelediğimizde göreceğiz ki; yönetmek, insanlığa hizmet etmek, daha doğrusu insanlığın hizmetçişi olmak demektir. Asla ezmek, zarar vermek demek değildir. Bu bilinçle birliksağlanırsa dünyayı Türklerin yönetmesi kaçınılmazdır. Yine bu bilinç, insanlığın kesinlikle iyıliği için olacaktır. Buna rağmen neden Türklerden korkuluyor? Türklerden korkanlar aslında dünyayı elinde bulunduran egemenlerdir. Çünkü bunların dünyayı nasıl yönettiği ortadadır. Kan, zülüm, sömürü, dünyanın tahribatı v.s. Şimdi dünyayı yönetenler, ellerindeki bütün güçleri kullanarak diğer toplumlara Türk düşmanlığını aşilamaktadır.- Türklerin yoğunluklu yaşadığı yerlere baktığımızda, enerji kaynaklarının, stratejik önemi büyük olan yerlerin, insanların çok rahat ve mutlu yaşayabileceği yerlerin Türklerin yaşadığı yerler olduğunu görebiliriz. Bu durumda doğal olarak dünyanın gözlerinin bizlerin üzerinde olması Sonuçunu doğuruyor. Dünyanın en kıymetli yerlerinde Türkler yaşamaktadır.- Son dönemler için Türkelere baktığımızda; Türkelerin tembelleştiğini kabul etmemiz gerekir. İnsanlığın en büyük düşmanlarından birinin tembellik olduğunu düşünüyorum.vTembellikle nasıl kendimize zarar veriyoruz?Okumuyoruz; geçmişimizi, dünyayı, dünya tarihini, bilimi, sanatı yeterince öğrenme gereği duymuyoruz. Daha doğrusu öğrenenimiz çok az. Hele bunları bir bütün olarak öğrenen çok çok az. Bu da toplumu ileri götürmüyor.Tam tersi geri götürebiliyor. Üretim alanında da olması gereken boyutta üretim yapmıyoruz. Hazırcılık ve kolaycılık, var olanı hızla tüketmemize neden oluyur. Kaynaklar tükenince de gayri ahlaki yollara sapılıyor. Sonuç olarak bu durum, her boyutu ile ciddi bir bozulmaya çürümeye neden oluyor. Bozulma da, gelişmemizin önünü kesiyor, birlik olmamızın önünü kesiyor, bize düşmanca davrananların, düşmanlıklarını görmemize engel oluyor, geleceğimizi göremez hale geliyor ve gafil avlanıyoruz. Bu durumdan kurtulmanın yolu: Yeniden bir Kurtuluş Savaşi ruhuyla hareket ederek, çok çalışmalıyız. Birlik olmanın yollarını bulmalıyız. Düşmanın binbir türlü oyunlarını görerek bu oyunlara engel olmalıyız v.s.Aslında arkadaşin sorularının yanıtları çok uzun. Çok rahatlıkla bir kitap olabilir. Hem zamanın az olduğu için hem de yerimiz dar olduğu için hem de okuyanları sıkmamak için bulduğum cevapların bir kısmını çok özet olarak yazıyorum.

Selamlar.

Ayşe Eren

---------------

Sefer bey,

Önceki mesajımda bahsetmeyi unuttuğum küçük bir eklemeyi gerekli gördüm müsaadenizle:Karşilaştırma yaptığınız ülkelerin insanları baştakilerin yayılmacı ve işgalci politikası sonuçu geniş sınırlar içinde yaşamakta; fakat “ulusal bütünlük” içersinde yaşiyor oldukları şüphe götürür. Baskı ve korkuyla diretilmiş “sözde bir bütünlük” bu; gerek ülke içinde gerekse ülke dışındaki komşularını da etkisi hatta tehditi altına alan. Çağımızda bu bütünlüğün gerçek olmadığını bahsettiğiniz eski Sovyetler Birliği şimdiki Rusya’da ve de bu birlikten ayrılan milletlerde gördük. Rusya’da ve Cin’de çağ dışı diktatör yönetimine ve Hindistan’da köleliğe boyun eğildi ve bu unsurların yaşamın hatta ulusal kültürün bir parçası haline getirilmesi kabüllenildi. Bu insanların çoğu ilk fırsatta ülkelerinden kaçıp maddi manevi refaha ulaşma çabasında. Başka ülkelerin insanlarıyla karşilaştırma yapıldığında benim gözlemlediğim “Biz Türkler”in nisbeten ne kadar asil, şerefli ve yüksek değer yargılarına sahip olduğudur. Önceden dediğim gibi istisnalar kaideyi bozmaz.

Esra Memili

---------------

Sefer Hoca hayırdır bu niye dönüp dönüp geliyor cevap arıyorsanız iyi kötü birseyler yazdı herkes.. Aynı yazı niye?

Mia

---------------

Teknik bir hatadan kaynaklandığını sanıyorum. Kusura bakmayın.

---------------

Teknik hata olayını ben pek anlayamadım..??TAAC San Francisco listesinde, bu mesajın üç adet kopyası moderatorun onaylamasını bekliyor.... Galiba tek gönderilmeyen yer: Montreal Türk listesi... Mesajınız henüz Kanada listelerine ulaşmamış .. Bilginize sunulur..--osman EE'78( hala Deep South 'da )




Toprak Gibi Olmak

Öncelikli olarak sizleri Türk Birliği'nin gerekliliği inancı etrafında toplandığınız için candan kutlarım. TürkBirDev düşüncesi dogrultusunda, TürkBirdev siteleri ve kitabında öngörüldüğü şekilde zamanı ve maddiyeti ile fedakarlıklar yaparak gerçekleştiriliyor olan çalışmaları takdirle izliyorum.

Üstlenmiş olduğunuz görev hiç de kolay değildir. Önerilerin yanısıra yaptığınız her harekete karşılık muazzam bir tepki ve tenkit yağmuruna tutulacağınız kitabın bu bölümünde olduğu gibi aşıkardır. Tepki ve tenkitleri doğru değerlendirmez, konu üzerinde düşünmeden hareket ederseniz, karşınızdaki kişi veya kişileri ağır bir şekilde kırabileceğiniz gibi kendinizi de ruhsal bir çökertmeye uğratabilirsiniz.

Çalışmalarımızın sonuç verebilmesi her arkadaşımızın davranışı, tepki ve tenkitlere vereceği karşılığın tarzı ile doğrudan ilgilidir.

Dolayısı ile;

1- Her zaman herkese karşı kucaklayıcı olunuz. "Yanlış" yapanları dava dışına itmekten ziyade onun davayı anlaması ve davaya yardımcı olabilmesi için zaman tanıyınız. Size saldıranlar da olsa onlara karşı hoşgörülü olunuz.

2– Şu veya bu kişi ile ki buna ben de dahilim, bir konu üzerinde anlaşamazsanız dahi "ben burada yokum" deyip çat-kapı gitme lüksünü kendinizde görmeyiniz; siz burdasınız çünkü bu davaya inanıyorsunuz. Bu dava siz oldukça sürdürülebilecektir . Karşınızdaki insanlara her zaman için "burada" bu dava peşinde olacağınıza dair güven telkin etmeniz, dava için önemlidir.
Herkes ile her konuda hemfikir olmayı, her konu üzerinde anlaşabilmeyi beklemeyin. Değişik düşünce ve görüşler eğer iyi değerlendirilebilirse bizim zenginliğimiz olacaktır.

3- Toprak gibi olunuz. Aşık Veysel, siirinde nasıl da güzel bir şekilde övmüş toprağı:

"Karnın yardım kazma inen belinen
Yüzüm yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır "


TürkBirDev düşüncesine inanan insanlar olarak, Türkler'in bölük-pörçük edilmiş olduğu bu devirde biz Aşık Veysel'in toprağı gibi olabilir miyiz? Sizlere karşı yapılan eziyet ve yanlışlıkları içinize çekip, bu hareketleri enerjiye dönüştürerek daha da mükemmel ürün verir hale getirebilir misiniz kendinizi? Bu başarılabilirse, işte o zaman Türk Birliği'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış olunacaktır. Çünkü son 200 yıldır bizlerin arasına o kadar fitne sokulmuş, bizleri o kadar bölmüşler ki artık birilerimizin toprak gibi olması, fitnenin ve bölünmüşlüğün ortaya çıkardığı günahları sinesine çekip, içinde eritebilmesi gerekmektedir.

Sizleri sevgi ve saygıyla kucaklıyor,

BaşarılarıMızın devamını diliyorum.
15 Ocak, 2009

Bolum VII: 7 Devlet 1 Millet (ve Son Söz)

Derleyenler:

Azerbaycan
Ragip Sari ve Kamile Eda Ariturk


Kazakistan
İsmail Arabacı

Kırgızistan
Saziye Cakiroglu

KKTC
Prof. Dr. Ata Atun

Özbekistan
Umida Yusupova Özdemir

Türkiye
H. Okan Balcioglu

Türkmenistan
Parahat Y. Gylyjov ve
Kadir M. Türken


Azerbaycan



Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bayrağı hakkında ilk hükümet kararı 1918’de alınmıştır.Buna göre, Azerbaycan bayrağı mavi gök rengi, kırmızı ve yeşil yatay şeritlerden oluşmuştur.Kırmızı zemin üzerinde ak renkte sağa bakan bir hilal ve sekiz köşeli bir yıldız bulunmaktadır.Bayrak 1:2 boyuttadır.Bayraktaki gök renk Türklüğü (Türk milletinin ulusal rengidir.),yeşil renk İslamiyeti, kırmızı renk ise uygarlığı temsil etmektedir.8 uçlu yıldız 8 Türk boyunu simgeler: . Bu bayrak İsmail Gaspıralı tarafından oluşturulmuştur.


Resmi Adı: Azerbaycan Cumhuriyeti

Başkenti : Bakü (Nüfus: 1.807.000)

Yüzölçümü (km²) : 86.600

Önemli Şehirleri : Gence, Sumgayıt, Mingeçevir, Alibayramlı, Şeki, Lankeran

Dili: “Azerbaycanca” (Azerbaycan Turkcesi)

Para Birimi: Yeni Manat

Onemli Nehirleri: Kür, Aras, Alazani, Samur, Terter, Kanık, Genceçay ve Beylegan

Önemli Gölleri: Dünyanın en büyük gölü Hazar Denizi (Yüzölçümü 400.000 km2, derinliği 1025 m), Sarısu, Ağgöl, Ağzıbirçala, Mehman, Büyükşor, Hacıkabul.

İklimi: Kuru ve subtropikal karakterdedir. Kuzey bölgesinde kuru karasal iklim hakimdir.

Yeraltı Kaynakları: Petrol, doğalgaz, kurşun, çinko, bakır, demir cevheri, barit, alünit, kobalt, arsenik, mermer, kireç taşı, siyanit, maden tuzu ve kayatuzu.

Temel Tarımsal Ürünleri: Üzüm, pamuk, tütün, çay, sebze ve meyve.

Temel Sanayi Dalları: Petrol araştırma, sondaj makinaları üretimi, petro-kimyasallar, yiyecek ve içecek, tekstil, elektronik ve metal işleme.

Yönetim Şekli: Azerbaycan Cumhuriyeti 12 Kasım 1995 tarihinde referandum yoluyla kabul edilmiş olan Anayasa ile idare edilmektedir. Anayasa’ya göre; Azerbaycan Devleti demokratik, laik ve üniter bir Cumhuriyettir. Kuvvetler ayrılığı prensibi benimsenmiştir. Yasama yetkisi Milli Meclis’e, icra yetkisi Cumhurbaşkanına, yargı yetkisi de mahkemelere aittir. Cumhurbaşkanı hem devletin hem de icranın başıdır ve “Ferman” adı verilen hukuki kararlar verme yetkisine sahiptir.

İdari Yapısı: Azerbaycan Cumhuriyeti “Rayon” adı verilen idari bölgelere ayrılmıştır ve 59 rayon (bölge), 11 şehir ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nden oluşmaktadır. Bakü ve Gence kendilerine bağlı Rayonları bulunması sebebiyle Büyükşehir olarak tanımlanmaktadır. Rayonların yürütme yetkileri münhasıran Cumhurbaşkanı tarafından atanan “İcra Hakimleri” (İcra Başçısı) tarafından kullanılmaktadır. 12 Aralık 1999 tarihinde, ilk yerel seçimler yapılmış ve İcra Hakimiyeti sistemi ile birlikte belediye sisteminin de uygulamasına geçilmiştir.

Azerbaycan’ın TBD' e Getirecegi Yararlar
Azerbaycan’ın sahip olduğu; Petrol, doğalgaz, kurşun, çinko, bakır, demir cevheri, barit, alünit, kobalt, arsenik, mermer vb yer altı zenginlikleri sanayi gelişimi için son derece önemli yeraltı kaynaklarıdır. Özellikle günümüz dünyasında petrol ve doğalgazın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya gerek yoktur. Yakın gelecekte enerji sorununu çözemeyen bütün ülkelerin çok büyük sıkıntılar çekeceği çok açıktır.

Bakü-Tiflis-Ceyhan enerji hattı ile Azeri petrolü ve doğalgazı bütün dünya pazarlarına ulaştırılır hale gelmiştir. Aslında Azerbaycan’ın ihraç ettiği bütün petrol ve doğalgaz çok büyük bir coğrafyaya ve nüfusa sahip olan Türkiye tarafından tüketilebilir.

Azerbaycan Türkiye arasında son zamanlarda çok sıkı dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin geliştirildiğini görmemek safdillik olur. Cumhurbaşkanları ve başbakanlar düzeyinde resmi prosedürlerden uzak adeta bir kardeş evi gibi gidilip gelinir olmuştur. Azerbaycan cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’ in sadece Türkiye’ye değil diğer Türk cumhuriyetlerine yaptığı geziler dikkatle gözlemlenecek olursa TürkBirDev yolunda büyük adımlar atıldığını net bir şekilde söyleyebiliriz.

Türk Dünyasının coğrafi yapısını göz önüne alacak olursak, Azerbaycan’ın bu cografyanın tam ortasında yer aldığını görürüz. TürkBirDev'in gerçekleşmesi halinde, Azerbaycan Coğrafi konumu ile bütün Türk Dünyası arasında tam bir köprü vazifesi yapacaktır. Azerbaycan bu açıdan kubbenin kilit taşı gibidir. Karasal bağlantıların stratejik ve askeri açıdan önemi yadsınamaz. Özellikle Ortadoğu’ da, Afganistan’ da ve Rusya Gürcistan arasındaki zaman zaman sıcak savaşlar göz önüne alınırsa karasal bağlantıların önemi çok daha açık bir şekilde görünür. Birbirlerine sırtlarını dayamış Türk dünyası ülkeleri her zaman kendilerini daha güçlü ve güvende hissedeceklerdir.

Ayrıca Azerbaycan’ın yetiştirdiği sanatçılar ve ürettiği kültür ve sanat eserleri Türk Bir Dev için büyük bir hazine ve zenginliktir.

Ortak Dil açısından baktığımızda da Azeri dili Türk Dünyasında, doğudan batıya çok büyük bir geçirgenlik sağlamaktadır. Buda Türk Dünyasında birbirlerini anlamaları ve dil birliği konusundaki altyapı için oldukça önemlidir.


TBD’ in Azerbaycan'a getirecegi yararlar
Öncelikle, özelde Azerbaycan’ın genelde tüm Türk dünyasının kanayan yarası olan Karabağ sorununun çözümü ancak ve ancak TürkBirDev le mümkündür. TürkBirDev’le Azerbaycan dünya arenasında çok daha güçlü ve saygın olacaktır. Ermenilere karşı 250 milyon Türk Dünyasını arkasına alarak çıkan Azerbaycan Karabağ sorununun çözümünde kısa zamanda büyük gelişmeler gösterecektir.

Azerbaycan ekonomisi büyük oranda ihtiyaçlarını dışarıdan karşılamaktadır. %30 lar civarı BDT ülkelerinden %15 ler Türkiye den ve kalan kısmı diğer ülkelerden temin edilmektedir. TBD in gerçekleşmesi halinde Azerbaycan geniş bir yelpazeye sahip Türk dünyasından çok daha ucuza istediği ürünleri bulabilecek ithalata ayırdığı harcamalardan geriye kalan kısmı kendi vatandaşlarının kalkınmasında kullanılacaktır.

Eğitim, sağlık ve altyapı sorunlarını çok hızlı bir şekilde çözmeye devam eden Azerbaycan’ın hızlı büyümesi için lazım olan tüm bilgi ve deneyim birikimi TBD de vardır.
Ekonomik krizin bütün dünyayı kasıp kavurduğu bu zamanda Türk Dünyasının birlikte hareket etmesi bütün ülkeler gibi Azerbaycan’ında krizi hafif atlatmasında büyük etken olacaktır.

Sonuç
Sonuç olarak Türk dünyasındaki birlik her ülke gibi Azerbaycan içinde büyük faydalar sağlayacaktır. Dilde, tarihte, sanatta, kültürde, müzikte bir olan ülkelerimizin ekonomide ve siyasette de birlikte olması gücümüzü daha da artırarak dünyada daha fazla sözsahibi olmamızı sağlayacaktır.

Kaynakça http://azerbaycan.ihh.org.tr/genelbilgiler/sosyoekomik/sosyoekonomik.htmlhttp://www.azconsulateistanbul.org.tr/tr/?name=historyhttp://www.tika.gov.tr/http://tr.wikipedia.org/http://www.bibilgi.com/Azerbaycan-Bayrağıhttp://ilhamlaireli.az/en/candidate/
http://www.president.az/


Kazakistan


Mavi kumaş Türk kökenden gelişi, Altın renkli şerit eski Altın ordasını, ayrıca Kazakistan’a özgü olan kültürü simgeler. Güneş Kazakların varlığını, 32 güneş ışını geleceği ve kazak boylarını, Şahin Kazak özgürlüğünü ve bağımsızlığı simgeler.



Genel Bilgiler:
Kazak adı, hür, müstakil, mert, yiğit ve cesur manalarına gelmektedir. Kazak Türkçesi Tatar, Başkurt, Nogay, Kumuk, Karaçay-Balkar gibi Kıpçak Türk dil grubunda yer alır. Kazaklar, Kazak bozkırlarında yaşamış olan eski Türk devletleri halklarının bakiyeleri olmakla beraber Nogay adlı Kıpçak Türkleri ve Cengiz Han Moğollarının katkısı ile oluşmuş Türk boylarıdır. Kuzey Kazakistan’da Cengiz Han’ın torunlarının kurmuş olduğu Ak Orda devleti zamanla Kıpçak Türk çoğunluğu içinde Türkleşmiş ve bu devlet Kasım Han zamanında Kazak Hanlığı adını almıştır.
Kazakistan 16 Aralık 1991 tarihinde bağımsızlığını kazanmistir.

Para birimi: Tenge

Kazakistan’ın Yüzölçümü : 2.724.900 km2, Türkiye’nin 3,5 katıdır

Nüfusu : 16.000.000 Bunlarin Kazak : 8.500.000 (%53) Kazak, 4.250.000 (%26) Rusdur. Türkiye’nin nüfus yoğunluğu kilometrekareye 87 kişi, Kazakistan’ın ise kilometrekareye 5,8 kişidir. Nerdeyse bu büyük ülke boş anlamına gelmektedir. Geniş bozkırlara yayılan ülke, dünyada kapsadığı alan bakımından 9. sıradadır.

Başkenti : Astana (Akmola)’dır.

İdari-bölgesel sistemi:1 Ocak 2006 itibariyle 10,194 birimden oluşur, 14 bölge ve 2 milli önem taşıyan şehir (Almatı ve Astana) , 160 ilçe, 39 bölgesel şehir,45 alt-bölgesel şehir, 167 yerleşim ve 7,262 aul (köy) vardır.Resmi dili: Kazak dili (Türk dilleri ailesine mensup). Ayrıca, devlet ve yerel organlarında Rusça’nın da kullanılabileceğini kabul edilmiştir. Kazakistan vatandaşları kendi dillerinin öğrenme ve gelişmesi için hakları saklı bulunmaktadır.

Dini: Kazakistan çok inançlı bir devlettir. Ana dinler İslam (%58) ve Hıristiyanlıktır (%36). Kazakistan’da %85’i kayıtlı, 3500’den fazla dini organizasyon faaliyet göstermektedir. 2302 tapınaktan 1587 tanesi cami, 228 tanesi Ortodoks kilisesi, 69 tanesi Katolik kilisesi, 40 tanesi Protestan kilisesi, 10 tanesi sinagog ve 7 tanesi de diğer dini mekânlardır. Bağımsızlıktan sonraki geçen yıllarda dini organizasyonların sayısı yaklaşık 5 kat artmış ve 30 yeni din ve mezhep görülmüştür.

Doğal Kaynakları: Periyodik tablodaki 105 elementten 99 tanesi Kazakistan’da keşfedildilmiştir. 60 tanesi halen işletilen 70 elementin rezervi bulunmuştur. 1.225 mineral tipte 493 rezerv vardır. Özellikle ülkenin batısında 250 den fazla petrol ve gaz sahası bulunmuştur. Bunların en büyükleri Tengiz (1 Milyar tondan fazla ulaşılabilir petrol kaynağı), Karaçaganak petrol ve gaz sahası (1,3 trilyon metreküp gaz kaynağı) ve 7 Milyar ton petrol kaynağıyla dünyanın en büyük sahalarından biri olan Kaşagan sahalarıdır. Kazakistan bilinen dünya rezervlerinden; çinko, tungsten ve baryum rezervlerinde dünyada birinci, gümüş, kurşun ve kromit rezervlerinde ikinci, bakır ve florit rezervlerinde üçüncü, molibden rezervinde dördüncü ve altın rezervinde altıncıdır. Ana maden rezervleri; petrol (5,4 Milyar ton), doğal gaz (3 trilyon metre küp), kömür (31,3 Milyar ton), çinko (237,3 bin ton), bakır (444,8 bin ton), krom (dünya rezervinin %30‘u), manganez (dünya rezervinin %25‘i), kalay (3,6 bin ton), altın (16,9 bin ton), gümüş (396,4 bin ton), fosforit (2005 yılında 83,4 bin ton fosfor üretilmiştir), uranyum (4,3 Milyon tondan fazla) ve demir (bilinen dünya rezervlerinin %10’u). Uranyum yataklarının zenginliği itibarıyla dünya ikincisi, doğalgaz ve petrol rezervleri itibarıyla da, dünya ülkeleri arasında sırası ile ilk oniki ve ilk onüçüncü sırada yer almaktadır. Ülkenin mineral ve hammadde üretimi ise, kendi ihtiyacının çok üstündedir. Bu nedenle metalik bizmut, süngersi titanyum, kil ve rafine bakır, mangan ve konsantreleri üretiminin yüzde 90'ı, petrol, metalik kurşun ve çinko üretiminin yüzde 80'i ile doğalgaz, kömür, demir cevheri ve krom üretiminin de yüzde 50'den fazlası ihraç edilmektedir. Kazakistan toprakları altında keşfedilmiş maddi zenginlik 2 trilyon ABD Dolarından fazladır. Ayrıca yirminin üzerinde termik santral günde 300 bin ton kömür tüketerek Urallar, Batı Sibirya ve Orta Asya'ya elektrik enerjisi sağlamaktadır.Kazakistan işlenebilir geniş topraklara sahiptir. Önemli ölçüde tarım ürünü ihracatçısı ve üreticisidir.

Ekonomisi:Uluslararası mali ve ekonomik kuruluşlar tarafından Kazakistan Orta Asya bölgesinde serbest piyasa ekonomisine sahip ve yabancı yatırımların serbestçe yapılabildiği tek ülke olarak kabul edilmiştir. Kazakistan Orta Asya bölgesinde bugüne kadar yapılan dış yatırımların %82`i kendisine çekmiştir. Bununla birlikte, Kazakistan menşeli şirketler de artık başta çevre ülkeler olmak üzere, yurtdışında yatırım yapmaya başlamıştır. Örneğin, Turan- Alem Bankası Rusya`da 400 milyon dolar civarında yatırım yapmıştır. Ülke ekonomisinde ağır sanayi (metalürji, demir-çelik üretimi, silah sanayisi); hammadde üretimi (petrol, kömür, uranyum, değerli madenler); kimya ve gübre sanayisi, tahıl üretimi ve hayvancılık önemli yer işgal etmektedir. Kazakistan`da 1997 yılında 25.8 milyon ton, 2003 yılında ise 57 milyon ton ham petrol üretilmiştir. 2015 yılına kadar ham petrol üretiminin 300 milyon tona çıkarılması beklenmektedir.

Uzay üssü:Uzay teknolojisinin sonucu olarak, ülkenin bir problemi nükleer kirlenme olarak karşımıza çıkmaktadır. Yönetim nükleer denemeleri büyük ölçüde yasaklamış olmakla birlikte hâlen topraklarında çalışmaya devam eden uzay istasyonları da etrafa bir miktar nükleer atık yaymaktadır. S.S.C.B. zamanında kurulan Baykonur uzay üssü, Kazakistan’dadır.

Kazakistan’ın TBD ‘ye sağlayabileceği katkılar

Kazakistan’da muhteşem denebilecek ölçüde yeraltı zenginlikleri mevcuttur. TBD ülkeleri içinde Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın enerji açığı bulunmamasına rağmen Kırgızistan ve Türkiye’nin enerji açığı bulunmaktadır. Özellikle TBD ülkeleri içinde 70 milyonluk nüfusuyla Türkiye’ye petrol ve doğalgaz konusunda sağlayabileceği katkı büyük olacaktır. Zaten görüldüğü gibi her türlü maden ve enerji hammaddesi Azerbaycan ve Orta Asya’da, nüfusun büyüklüğüne bağlı olarak iş gücü de Türkiye’de bulunmaktadır. Türk halklarının manevi önderi Hoca Ahmet Yesevi’nin kabri, eski adıyla Yesi şimdiki adıyla Türkistan şehri, Türkistan coğrafyasının tam merkezinde Kazakistan’ın güneyinde’dir. Türkistan şehri bütün Türklerin, Hoca Ahmet Yesevi’den dolayı ziyaret edebileceği, ortak paydalarımızı bulabileceğimiz bir mekandır. Türklüğün çıkış noktaları olan Altay ve Tanrı dağlarının bir kısmı Kazakistan’da olup buralar bütün Türk aleminin gezip görebileceği, kendi özünü bulabileceği yerlerdir. Kazakistan, Uzay teknolojisinin ve birikiminin bulunduğu yer olma sebebiyle, TBD’nin uzay çalışmalarında da var olabileceğini gösterebilmesi açısından önemlidir. Kazakistan, İdil-Ural Türkleri ile Sibirya Türklerine hem ticari hem de kültürel açıdan açılan bir kapı konumundadır.

TBD’nin Kazakistan’a getireceği yararlar

Devlet başkanı Nursultan Nazarbayev’in iyi yönetimiyle, ülkede bulunan etnik çeşitlilik şu an için ülkenin başına bir problem açmamakla birlikte, özellikle menfaat çatışması olabilecek durumlarda çok rahat Rusya tarafından tetiklenebilme tehlikesi her zaman vardır. Çünkü ülkede büyük bir Rus nüfus bulunmaktadır. Ruslar ülkenin özellikle kuzeyinde ve bir çok büyük şehirde çoğunluk oluşturmaktadırlar. Nazarbayev, etnik çeşitliliğimiz zenginliğimizdir diyerek Kazakistanlılık adı altında bütün etnik halkları bir arada tutmaya çalışmaktadır. Bu etnik çeşitlilikten dolayı oluşabilecek ülke içi huzursuzluklar, TBD projesi ile bertaraf edilebilir. Aynı Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, pasaport ve vize işlemlerinin kalkıp tüm TBD ülkelerinde serbest seyahat etme hakkı kazanıldığı takdirde, hem sanayi hem de tarım alanında iş gücüne ihtiyaç duyan, nüfus yoğunluğu kilometrekareye 5,8 olup neredeyse topraklarında insan olmayan Kazakistan’a hemen hemen her TBD ülkesinden çalışmak için Türk kökenli göçmenler gitmeye başlayacaktır. TBD sayesinde Kazakistanlılık şuuru ile birlikte Türklük bilinci de ön plana çıkmaya başlayacak olup mevcutta dahi Türk kökenli nüfus oranı %60’dır. Bağımsızlığını kazanamış durumda olan Türk halkları ile Kazakistan dışında yaşayan Kazaklara iyi bir göçmen yerleştirme politikası uygulandığı takdirde, ülkedeki nüfus oranı Türklerin lehine değişip artacak ve Kazakistan için her an patlayabilecek bir bomba niteliğinde olan etnik çeşitlilik özellikle Rus nüfus oranının fazlalığı tehlikesi giderilmiş olunacaktır. Göçmen kabul edip yerleştirme politikaları günümüzde ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkeler tarafından başarı ile yürütülmektedir. Kazakistan’ın ise bunlardan farklı yapacağı tek şey Türk kökenliler lehine pozitif ayrımcılık yapması olacaktır. Yeni gelen göçmenler ile var olan yeraltı ve yerüstü zenginlikleri sayesinde Kazakistan Orta Asya’nın lokomotifi olmaya en büyük adaydır. Kazakistan TBD sayesinde ihraç ettiği petrol ve doğalgazını Hazar Denizi, Azerbaycan ve Türkiye üzerinden Akdeniz limanlarına ve Avrupa’ya her açıdan en uygun şekilde aktarabilmeyi kazanacaktır.

Nursultan Nazarbayev’in Türk Birliği hakkındaki düşünceleri

Kazakistan Cumhurbaskani Nursultan Nazarbayev, Antalya'da düzenlenen ''Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 8. Doruk Toplantısı”nda yaptığı konuşmada, Türk dunyasını birbirine daha da yakınlaştıracak, kardeşlik ve iş birliğine yönelik atılacak somut adımların sıklaştırılması gerektiğini vurguladı. Nazarbayev’in soyledikleinden bazilari söyle:

· Türk dili konuşan ülkeler arasındaki kültür ilişkilerini geliştirerek, kendi dillerimizi, ortak tarih, sanat edebiyat ve şiir antolojileri yayınlanması ve bu eserlerin dünya dillerine tercüme edilmesini sağlamalıyız.

· Kazakistan Türk dili konuşan devletlerle uzay alanında bilimsel araştırmalar yapmaya hazırdir

· Kaynağını Göktürklerden alan ortak tarihi genç kuşaklara aktarabilmeliyiz. Hoca Ahmet Yesevi, Kaşgarlı Mahmud, Mevlana, Farabi ve Fatih Sultan ve diğer yüce atalarımızı bilmek ve onları genç kuşağa öğretmek ödevimiz olmalıdır.

· Kültür, bilim ve eğitim alanındaki iş birliğimizin pekiştirilmesinin yanı sıra ekonomik ilişkileri de geliştirmeliyiz.

· İlk önce Meshed üzerinden Almatı İstanbul konteyner yük taşıma hattını hayata geçirmek suretiyle atalarımızın İpek Yolunu tekrar canlandırmış oluruz. Kara yolları da aramızdaki ticaret ilişkilerini geliştirecektir.

· Kazakistan petrol ve doğal gaz konusundaki iş birliğine önem vermektedir. Kazakistan hidro karbon kaynaklarının dünya pazarına götürülmesi önemlidir. Türkiye'nin, geçiş yolu fazla olan bir ülke olarak, petrol ve doğal gazı ulaştırma çalışmaları gibi uluslararası projelere katılmasını destekliyoruz.

· Türk dili konuşan ülkelerin iş adamları arasındaki yakın iş birliğinin de sistemli bir hale getirilmesi gerekmektedir; ülkelerin ticaret ve sanayi odalarıyla iş birliği yapmalı ve gerekirse odalar karşılıklı olarak temsilcilik açmalı.

· Yuce Atatürk, yüzyılın başında, Orta Asya ve Kafkaslar'da kardeş Türk halklarının bulunduğunu ve gelecekte onların bir araya geleceğini ileri görüşlülükle ifade etmişti. Şu anda Atamızın o dileği kabul oldu. Şu an Türk dili konuşan kardeş ülkelerin devlet başkanları bir araya gelmiş bulunmaktayız.

· Türk dili konuşan devletlerin aksakallılar kurulunu oluşturup, onun üyeleri olarak Türk dünyasındaki siyaset toplum ve sanat camiası temsilcilerini toplayalım.

· Bütünleşmemiz, bulunduğumuz coğrafyayı istikrara, gönence, ekonomik bağımsızlığa götürecek yoldur. Ancak böyle Türk dünyasının parlak geleceğine sahip olabileceğiz.

· Şu anda, Kazakistan ve Türk dili konuşan devletler arasında çözüme kavuşmamış herhangi bir mesele yoktur.

· Bağımsızlığın kazanıldığı 15 yılda askeri, ekonomik, siyasi, bilimsel, kültürel ve teknolojik ilişkiler ile karşılıklı etkileşim giderek stratejik ortaklığa dönüştü.

Kaynakça

Prof. Dr. Nadir DEVLET. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi – Çağdaş Türkiler

http://www.kazakhstan.org.tr/http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/

http://www.tika.gov.tr/http://go.hrw.com/atlas

Amanjol Jankuliev- Kazakistan Büyükelçisi

Almagül İsina -

Türkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi uzmanı

Kırgızistan


Kırgızistan Bayrağı, Kırgızistan’ın SSBC’den ayrıldıktan sonra 3 Mart 1992’de kabul ettiği milli bayraktır. Kırmızı fonda, Sarı bir güneşten oluşur. Güneşin 40 ışını, 40 Kırgız kabilesini temsil eder. Güneşin içindeki yolların kesişimi, geleneksel Kırgız yurdunun çatısını temsil eder.



Genel Bilgiler

Kırgız ülkesi anlamına gelen Kırgızistan, Orta Asya'da 198.500 km2 yüzölçümü ile tarihi İpek Yolu üzerinde yer almaktadır. Komşuları, kuzeyde Kazakistan, batıda Özbekistan, güneybatıda Tacikistan ve güneydoğuda Çin Halk Cumhuriyeti'dir. Tanrıdağları ülkenin % 65'ini kaplar ve ülke bu yüzden "Orta Asya'nın İsviçre'si" olarak adlandırılır. Kuzeybatı Tanrı dağları üzerinde bulunan ve ülkenin en büyük gölü olan Issık Köl (Sıcak Göl), Titikaka'dan sonra dünyanın en büyük dağ gölüdür. Ülke, Tanrı ve Altay sıradağları ve doğuda bulunan Ala Dağları ile çevrilidir.Resmi dil Kırgızca, Eylül 1991'den beri ülkenin resmi dilidir. Kırgızistan Orta Asya'daki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nden ayrılan ülkeler arasında Kazakistan ile birlikte Rusça'yı da resmi dil kabul eden ülkedir. Kırgızca, Türk Lehçeleri'nin Kıpçak Grubu'nun bir lehçesi kabul edilir. Yirminci yüzyıla kadar Arap alfabesi kullanılarak yazılan Kırgızca, 1928'de Latin alfabesini, 1948'de ise Kiril alfabesini kullanmaya başladı. Dünyanın en uzun destanı olan Manas Destanı, Kırgızların milli destanıdır.Kırgızistan başkent Bişkek dahil 8 ile ayrılmıştır. Kırgızistan'ın illeri; Bişkek (Eski Frunze), Batken (Batken), Çuy (Tokmok), Calal-Abad (Jalal-Abad), Narın (Narın), Oş (Oş), Talas (Talas), Issık-Köl (Karakol) olarak sıralanır.2005 Dünya Almanağı verilerine göre Kırgızistan nüfusu 5,210,450 olup, şu anda 5,356,869 tahmin edilen bu nüfusun % 63,9'u şehirlerde geri kalanı ise kırsal kesimde yaşar. Ülkede kilometrekare başına 29 insan düşer.

Ülke ekonomisi tarım ve madenciliğe dayalıdır. Daha çok hayvancılık kesimi ağırlıklı bir tarım ekonomisi hakimdir. Başlıca tarım ürünleri buğday, pamuk, şekerpancarı, mısır, tütün, sebze ve meyvedir. Dağlık bölgelerde yarış atları yetiştirilir, tavşan beslenir, arıcılık yapılır. En çok küçükbaş hayvan beslenir. Üretim 1995 yılında iyileşmeye başlamış ve ihracat artmıştır. İhracatının büyük çoğunluğunu altın oluşturur. İhraç ürünleri arasında tütün, pamuk, cıva, uranyum, doğal gaz ve elektrik yer alır.

Kırgızistan’ın petrol ve doğalgaz yataklarının yüksek düzeyde olduğu varsayılmaktadır. Kırgızistan’ın iletişimi ülkenin ve dış dünyanın gereksinimi karşılamamaktadır. Uluslararsı haberleşme Moskova’ya bağlıdır.Kırgızistan'da 1970'li yıllarda çeşitli madenler çıkarılmaya başlanınca maden sektörü büyük hızla gelişmiştir. Makina, otomotiv, gıda, çimento, cam ve konserve fabrikaları başlıca sanayi kuruluşlarıdır. Akarsu üzerlerinde kurulan hidroelektrik santralleri ekonomiye önemli ölçüde katkıda bulunur. Ülkede 600 kadar sanayi kuruluşu vardır. Ülkede 3000’den fazla göl bulunmaktadır. Bunların en önemlisi dünyanın en büyük ikinci krater gölü Issık gölüdür. Ülkede son yıllarda doğal güzelliklerin etkisi ile turizm faaliyetleri de hızlanmakta ve bu da ülke ekonomisine büyük katkı sağlamaktadır.

Bu son derece doğal güzellikler ülkesi Kırgızistan 1876 yılında Rusya’ya bağlanmış, 1916 yılında Rus İmparatorluğuna karşı ayaklanma sırasında Kırgız nüfusunun yaklaşık altıda biri öldürülmüştür. 1936’da Sovyet Cumhuriyeti olmuş ve Rusya’nın dağılmasıyla 1991’de bağımsızlığını kazanmıştır.

1990 yılından 2005 yılına dek Askar Akayev tarafından yönetilen Kırgızistan, 2005 yılında Kurmanbek Bakiyev başkanlığındaki yönetime geçmiştir. Kırgızistan’da Türk geleneği konukseverlik çok önemlidir. Çay içmek için kullanılan küçük çanak “çanaç”, en fazla yarısına kadar doldurularak konuğa daha fazla çay servisi yapılarak konukseverlik gösterilmek istenir. Geleneksel içkileri, at sütünden yapılan kımız, köökör kımız koymak için kullanılan deriden sürahi, “komuz” da üç telli halk çalgı aletidir.

Kirgizistan'in TBD İçinde Yer ve Önemi

Kırgızistan, TBD içinde çok önemli bir yer tutar. Kırgızların en az karışmış grup olarak Türklerin gerçek kökenini simgelediği söylenebilir. Kırgızlar, dünyanın en eski milletlerinden biri olup, Çin Seddi’ni yapmaya zorlayan göçebe kabileler arasında sayılmaktadırlar. Orta Asya’daki birçok öbeklerle ilişkisi “kırk kabile” (kırk ouz veya uz) anlamına gelen Kırgız ile betimlenir.

Kırgısiztan’ın TBD’ye getireceği yararlar
Kırgızistan, yüksek petrol ve doğalgaz kaynakları ile TBD ekonomisine katkıda bulunabilir, ayrıca bu doğal kaynakların birlik dayanışması içinde kullanılması ve geliştirilmesi ile ülkenin kalkınmasına da yardım edebilir. Ülke genel olarak yüksek karlarla kaplı dağlar, derin keskin vadiler, yüksek akış hızına sahip binlerce ırmak ve dağ gölleri ile ve özellikle dünyanın en büyük 2. krater gölü Issık Gölü ile doğal güzellikleri açısından çok zengindir ve turizm vurgulanarak hem ülkenin hem de TBD’nin birliğinin güçlenmesine katkıda bulunabilir.

TBD’nin Kırgızistan’a getireceği yararlar
Vize zorunluluğu kalkınca bu ülkedeki yetenekli gençlere diğer TBD ülkelerinde özellikle de Türkiye’deki üniversitelerde okuma kolaylıkları sağlanarak eğitimin artmasına yardımcı olunabilir. Kırgızistan'ın yeraltı zenginlikleri daha az olduğundan bu ülkenin ekonomik gelişmesine diğer ülkeler katkıda bulunabilir. Ülkede uziletişim gereksinimi bulunmaktadır. TBD bu açığı gidermede Kırgızistan’a yardımcı olabilir. Bu da TBD için girişim olanağı, kardeş ülke için de gelişim olanağı demektir.

Sonuç
Köklerimizde çok önemli bir yer tutan bu kardeş ülke, yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle Türk Birleşik Devletleri ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır. TBD'nin getireceği güven ve dayanışma ile ülkenin iç ekonomisi hızla gelişebilecektir. Kırgızistan kültür, dil, gelenek ve göreneklerimiz açısından olduğu kadar stratejik olarak da TB’nin ayrılmaz bir parçasıdır.

Kaynakça:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kırgızistan

https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/kg.html

http://www.turkgundem.net/icerik/index.php?option=com_content&task=view&id=159&Itemid=36

http://www.ozturkler.com/data/0006/0006_08_01.htm
http://yeogm.meb.gov.tr/




Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

Bugünkü hali 7 Mart 1984 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi tarafından onaylanan, beyaz fon üzerine üstte ve altta olmak üzere iki, kırmızı, boydan boya şerit ile, ortada kırmızı renkli Ay Yıldız bulunan bayrak.




Resmi adı: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)

Başkenti: Lefkoşa (Nüfusu: 65.000)

Önemli şehirler: Lefkoşa, Girne, Gazimağusa, Güzelyurt, İskele.

Yüzölçümü: 3.355 km2 (İngiliz üs bölgeleri hariç Kıbrıs adasının % 36.4'ü).

Nüfusu: 275.000 (2007 sayımı). Nüfusun % 40'ı şehirlerde yaşamaktadır. Ortalama ömür 78 yıldır. Nüfusun % 26.3'ünü 14 yaşın altındakiler oluşturmaktadır. Çocuk ölümlerinin oranı binde 4'dür. Nüfusun % 28'sini 14 yaşın altındakiler oluşturmaktadır.


Coğrafi durum: Kıbrıs adası Türkiye'ye 71, Suriye'ye 80, Mısır'a 384, Yunanistan'a 900 km. uzaklıkta bulunmaktadır. T.C. yardımları ile yapılan 5 adet gölet mevcuttur. Doğu Akdeniz'deki Kıbrıs adasının kuzey üçte birinde yer alan KKTC’nin güneyinde resmi adı “Kıbrıs Cumhuriyeti" olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) yer almaktadır. Toprakları kuzeyde Dipkarpaz, batıda Güzelyurt, güneyde de Akıncılar’a doğru yayılır. KKTC ile Rum Kesimi toprakları arasında Birleşmiş Milletler'in kontrolünde tampon bölge bulunmaktadır.Topraklarının % 60'ı tarım alanı, % 5'i otlak, % 21’i ormanlıktır. Başkent Lefkoşa'da yıllık sıcaklık ortalaması 19 derece, yıllık yağış ortalaması 218 mm'dir.

Km2 başına düşen insan sayısı: 75

Nüfus artış hızı: % 2.1

Etnik yapı: KKTC halkının % 98.71'ini Türkler oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra % 0.5 oranında Rum vardır. Kalan nüfusu başta İngilizler olmak üzere değişik etnik unsurlar oluşturmaktadır.

Dil: Resmi dili Türkçe'dir. Halkın büyük çoğunluğu İngilizce veya Rumca dillerini de ana dillerine ek olarak konuşabilmektedir.

Din: Yukarıda verilen etnik oranlar aynı zamanda halkın dini inançlarıyla ilgili oranları da ortaya koymaktadır. % 98.71 orana sahip olan Kıbrıs Türkleri Müslüman ve sünni, % 0.5 oranındaki Rumlar Ortodoks Hıristiyan dır. Bunun yanı sıra % 0.2 oranında Maruni Hıristiyan vardır. Kalan nüfusu ise değişik din ve inançların mensupları oluşturmaktadır.

Yönetim şekli: Çok partili demokratik bir sistemle yönetilmektedir. Devletin en üst yöneticisi cumhurbaşkanı, hükümetin başkanı ise başbakandır. 50 üyeli bir parlamentosu mevcuttur. Parlamento üyeleri serbest seçimlerle belirlenir. 5 Mayıs 1985 halkoylamasından sonra yürürlüğe konan bir anayasası vardır. Anayasanın başlangıç kısmında, Türkiye'de olduğu gibi Atatürk ilkelerine bağlı kalınmasının gerekliliği vurgulanmakta ve KKTC'nin laik bir ülke olduğu belirtilmektedir. KKTC Birleşmiş Milletler'e kabul edilmemiştir. Avrupa Birliği Parlamentosunda ve İslâm Konferansı Örgütü'nde Gözlemci Statüsünde çalışmalara katılmaktadır.

Siyasi partiler: KKTC'deki siyasi partilerin başta gelenleri şunlardır: Ulusal Birlik Partisi (UBP): Derviş Eroğlu'nun liderliğindeki bu parti milliyetçi anlayışa sahiptir. Demokrat Parti (DP): Serdar Denktaş’ın liderliğindeki bu parti vatansever ve liberal bir anlayışa sahiptir. Kıbrıs’ta iki ayrı devletin kurulmasını savunmaktadır. Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP): Ferdi S. Soyer’in liderliğindeki bu parti sosyalist görüşlüdür. Rumlarla birlikte Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti kurulması gerektiğini savunmaktadır. Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP): Mehmet Çalkıcı liderliğindeki bu parti sosyalist görüşlüdür. Rumlarla birlikte Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti kurulması gerektiğini savunmaktadır. Özgürlük ve Refom Partisi: Turgay Avcı liderliğindeki bu parti liberal görüşlüdür.İdari bölünüş: KKTC, 5 ilden ve kurulan sitelerle birlikte 205 yerleşim biriminden meydana gelmiştir.

Adadaki Türk Tarihi: Kıbrıs'ın Osmanlı devletince fethi 1571 yılında gerçekleşmiştir. Osmanlıların Kıbrıs üzerindeki hâkimiyetleri 1878'e kadar sürdü ve bu tarihte ada İngilizler tarafından kiralandı. Rumlar 1 Nisan 1955'te Enosis idealini gerçekleştirmek amacıyla EOKA adlı gizli bir örgüt kurdular. İngiliz dönemi 1960'a kadar devam etti. 1960'da garantörleri arasında Türkiye’nin de bulunduğu bağımsız “Kıbrıs Cumhuriyeti” kuruldu.

Bu cumhuriyet Türk ve Rum halkların hâkimiyeti eşitlik ilkesine göre paylaşmaları esasına dayalı olarak kurulmuştu. Ancak Enosis akımını benimsemiş olan Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluş günlerinden itibaren adanın tümü üzerinde Rumların hâkim olması için faaliyetlere ve bu amaçla Türkleri rahatsız etmeye başladılar. Eylemler 21 Aralık 1963'te silahlı saldırılara dönüştü. Öte yandan devlet yönetimindeki Rumlar Türk ortaklarını tamamen etkisiz hale getirerek bütün devlet kademelerini ele geçirdiler. Bu durum üzerine Türkiye 13 Aralık 1964'te BM Güvenlik Konseyi'ne başvurarak Kıbrıs'taki durumun düzelmesi için gerekli girişimlerde bulunulması talebinde bulundu. 4 Mart 1964 tarihli ve 186 no.lu Genel Kurul kararı ile Rumların işgaline geçen hükümet, resmi hükümet olarak tanındı. BM'nin bu tutumundan cesaret alan Rum yönetim Türklere yönelik saldırı ve eylemleri bizzat organize etmeye başladı.

BM, 27 Mart 1964'te adaya bir "barış gücü" gönderdi. Ancak "barış gücü" Türklere yönelik saldırıların durmasını sağlayamadı. Hatta Rum yönetimini destekleyici bir tavır içine girdi. Bunun yanı sıra Yunanistan hükümeti de Kıbrıs'taki Rum yönetimine askeri destek sağlamaya başladı. Bütün bu gelişmeler karşısında Türkler çok sayıda yerleşim merkezini terk ederek daha güvenli bölgelere sığınmak zorunda kaldılar. Rumlar adada Türklere karşı insanlık dışı eylemlere giriştiler 102 Türk köyünü yakıp yıktılar. Birçok Türkü canice öldürdüler. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşunda adanın yaklaşık % 33'ne sahip olan Türkler saldırılar sonucunda % 3'üne sıkıştırıldılar.

Türkler üzerindeki bu zulüm 1974'e kadar devam etti. 15 Temmuz 1974 tarihinde adayı Yunanistana bağlamak için yapılan darbe sonrasında Türkiye, 20 Temmuz 1974'te garanti anlaşmasının 4. maddesinin verdiği hakka dayanarak Kıbrıs'a bir askeri harekat düzenledi. Bu harekât 3 gün sürdü. Ardından barış görüşmeleri başlatıldı. Ancak Yunan yönetiminin ve Rum tarafının bütün önerileri reddetmesi üzerine 15 Ağustos 1974'te ikinci bir harekât başlatıldı. 2 gün süren bu ikinci harekâtla bugünkü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin topraklarını oluşturan bölgelerde Türk hakimiyeti sağlandı. Bu harekâttan sonra adada iki toplumlu federal bir yönetim oluşturulması istendi ve bu amaçla federasyonun Türk kanadını oluşturması üzere 13 Şubat 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu.

Rumların federasyona yanaşmaması üzerine 15 Kasım 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. KKTC'nin kuruluşunun ilan edilmesinden sonra 9 Haziran 1985'te gerçekleştirilen ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerinde cumhurbaşkanlığına Rauf R. Denktaş seçildi. 2005 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylığını koymayan Rauf R. Denktaş’ın yerine Mehmet A. Talat seçildi.

Dış problemleri: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin en önemli dış problemi Rumların adanın tümü üzerinde hak iddia etmelerinden ve BM ve AB başta olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşların Rumların hâkimiyetindeki Kıbrıs Cumhuriyeti'ni adanın meşru yönetimi olarak muhatap kabul etmesinden kaynaklanan problemdir.

Ekonomi: Ekonomisi tarım, ticaret ve imalat sanayisine dayanır. Topraklarının % 80'i tarıma elverişlidir. Tarım ürünlerinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 10'dur. Çalışan nüfusun yaklaşık % 34.4’ü tarım alanında iş görmektedir. Üretilen tarım ürünlerinin başında Arpa Buğday, turunçgiller ve çeşitli meyve ve sebzeler gelmektedir. 2008 yılında 80 bin ton tahıl, 150 bin ton meyve, 8 bin ton da sebze üretilmiştir.

Para birimi: Türk Lirası

Gayri safi milli hasılası: $4,262,000,000 . (Yıllık safi artış: % 4.9)

Kişi başına düşen milli gelir: 15.500 dolar

Enerji: Enerji üretimi ve tüketimi de 1974 askeri harekâtından sonra artmıştır. 1994 yılında kurulan 120 MW santral yıllar içinde tüketime paralel olarak 2008 yılında 270 MW’a çıkarılmıştır.

Sanayi: 1974 harekâtından sonra Kıbrıs'ın Türk kesiminde sanayi sektörü ciddi bir gelişme kaydetmiştir. Mevcut sanayi kuruluşları genellikle imalata yönelik küçük sanayi kuruluşlarıdır. Gıda sanayisi de iyi durumdadır. Sanayi gelirlerinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı % 15'dir.

Dış ticaret: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) 2008 yılında ithalat 2007 yılına göre yüzde 2 artarken, ihracat yüzde 5 oranında azaldı. 2008'de ithalat 1 milyar 567 milyon dolar olurken, ihracat ise 75,3 milyon dolar olarak gerçekleşti. İthalat 2007'de 1 milyar 539 milyon dolar, ihracat ise 79 milyon dolar olmuştu. KKTC'de bu dönemde, Türkiye'den toplam 1 milyar 58 milyon 815 bin dolarlık; 3. ülkelerden ise 508 milyon 339 bin dolarlık ithalat yapıldı. 2008 yılı ocak-aralık döneminde ihracat, 2007 yılına göre yüzde 5 oranında azalarak 75,3 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Ulaşım: Lefkoşa yakınındaki Ercan'da, ve Geçitkale'de birer havaalanı bulunmaktadır. Pınarbaşı'nda ise ilkel bir havaalanı mevcuttur. Her üçü de uluslararası trafiğe açıktır. İhracat ve ithalatta kullanılan limanlarının başında Gazimağusa limanı gelmektedir. Gazimağusa limanı KKTC'nin en büyük limanıdır. Bundan başka Girne ve Gemikonağı'nda da birer limanı mevcuttur. 3500 km karayoluna sahiptir. KKTC'nde 1.5 kişiye bir motorlu ulaşım aracı düşmektedir.

Eğitim: KKTC'nde ilk öğretim 6 yaşında başlayarak 8 yıl temel eğitim (ilkokul ve ortaokul) ve 3 yıl da lise sürmektedir. 2008 rakamlarına göre 149 ilkokulu, 50 ortaöğretim kurumu (ortaokul ve lise), 15 mesleki ortaöğretim kurumu, Açık Öğrenim Fakültesi ile birlikte 8 üniversite ve 2 Akademi bulunmaktadır. Üniversitelerde okuyan öçğrenci sayısı 46,500’dür. Okuma yazma bilenlerin oranı % 99'dur.

KKTC ve TürkBirDev
KKTC’nin TürkBirDev’e katılması, KKTC’nin diğer Türk devletleri ile bağının güçlenmesini, sosyal, kültürel, akademik, sportif ve ekonomik ilişkilerinin artmasını sağlayacak ve özellikle de üzerine acımasızca uygulanan ambargolardan ve dünyadan izole edilme çabalarından kurtulmasına bir nebze olsun yardımcı olacaktır. TürkBirDev oluşumu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için dünyaya açılan yeni bir kapı olacaktır.

KKTC’nin AB’ye tek başına girmesi durumunda, kendi toprakları üzerinde egemen ve bağımsız olan KKTC fiilen ortadan kaldırılmış ve buna paralel olarak da Kıbrıslı Türklerin 54 yıllık mücadeleden sonra gurur duydukları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlıkları da iptal edilmiş olacaktır.

Kıbrıslı Türkler, Türkiye’den ayrı olarak Avrupa Birliği’ne tek başlarına girmekle, kendi ülkeleri içindeki birinci sınıf vatandaş olmak konumunu yitirecekler ve Kıbrıs Rum cumhuriyeti içinde azınlık konumuna indirgeneceklerdir. Kendilerine tanınacak yeni hakları da Yunanistan’ın kuzey kısmında yer alan Batı Trakya’da yaşayan Türklerin haklarından daha fazla olmayacaktır. Vatandaşlık, serbest dolaşım, mülkiyet, mülkiyeti geliştirme, basın, söz, eğitim ve dini uygulamalar da aynen Batı Trakya’da olduğu gibi Kıbrıslı Rum idarecilerin iki dudağı arasında yerleşecektir.

KKTC’nin TürkBirDev’e kültürel ve sosyal açıdan kazandıracakları, TB olusumunda, geçmiş asırda verdiği varoluş mücadelesi ve geçirdiği deneyimleri ile Türk Dünyasının bir çatı altında toplanmasına katkı koymak olacaktır. Bir üniversiteler ülkesi olan KKTC, Türk dünyası içinde ortak alfabenin uygulanabilmesine öncülük edebilir ve ilk uygulama olabilir. Türk Dünyası içindeki Bilimsel araştırmalara 8 üniversitesi ve deneyimli akademisyenleri ile büyük katkılar saglayabilir.

UNCLOS (United Nations Convention on the Law of the Sea) kısa adı ile anılan 1982 III. Deniz Hukuku Konferansı, 1958 Cenevre Konvansiyonundaki adaların Kıta sahanlıkları olamayacağı kuralını değiştirmiş ve adaların da Kıta Sahanlıkları olacağını karara bağlamıştır. Türkiye, ABD ve birkaç ülke daha bu kararın altına imza atmamışlardır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsız bir devlet olamazsa ve Türk Birliği Devletleri içinde yer alamazsa, UNCLOS’un getirdiği kurallar çerçevesinde Türkiye, Çanakkale boğazının çıkışından itibaren, İskenderun körfezine kadar Akdeniz’in uluslararası seyir sularına kapalı konuma girecektir. On iki adalar, Rodos, Meis, Kıbrıs hattından geçecek olan Kıbrıs Rum ve Yunanistan kıta sahanlığı çizgisi Suriye kıta sahanlığı ile birleştiği vakit, Türkiye’nin Akdeniz açılacak hiçbir geçidi olamayacaktır.
1 Mayıs 2004’de gerçekleşen 10 ülkenin katılımı için hazırlanmış olan 10. protokolde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti toprakları, şimdilik AB muktesebatının geçerli olmadığı ve Kıbrıs Rum Cumhuriyetinin idari yetkilerinin ve yönetiminin uygulanamadığı Kıbrıs Rum Cumhuriyeti toprakları olarak tanımlanmıştır. AB’nin KKTC’yi gasp etmesi veya diğer bir tanımla KKTC’nin Avrupa Birliğine girişi Türkiye ile birlikte aynı günde olmadığı takdirde, Türkiye 1974 Barış Harekatını yapmakla ve Kıbrıs’ın üçte birini işgal etmekle suçlanacak, adayı derhal terk etmesi istenecektir.

170 yıl önce, 1834 yılında Orta Doğu’ya hakim olmak isteyen devletin Kıbrıs’ı elinde bulundurması tezini benimsemiş olan İngiltere’nin, önüne çıkan ilk fırsat olan 1878 Osmanlı-Rus harbinden sonra Kıbrıs’ı önce kiralaması sonra da 1914’de, I.ci Dünya savaşında Türkiye’nin Almanya yanında savaşa girmesini bahane edip Kıbrıs’a el koyması, stratejik olarak dikkate alındığında, Orta Doğu’da söz sahibi olan Türkiye’nin 1974 Barış Harekatı ile fiilen askerini konuşlandırdığı Kıbrıs’tan çıkması veya çıkartılması, gerek Akdenizdeki egemenlik haklarına, gerekse de Orta Doğu’daki söz hakkına büyük zarar verecektir.

KKTC’nin bağımsız olması ve Türk Devletleri arasında yerini alması, Türkiye’nin Akdeniz ve Orta Doğu politikaları ve çıkarları için kaçınılmaz bir gereksinimdir. Türkiye’nin KKTC’yi gözden çıkarması, bölgesel liderliğini sürdürmesi açısından herhangi bir kazanıma yol açmayacak, tam tersine bölge liderliği konumuna büyük zararlar verecektir.

Kaynakça
http://www.ataatun.com/
http://www.kktcb.eu/
http://portal.kibris.net/index.php



Özbekistan


Özbekistan bayrağı, Özbekistan'ın resmî bayrağıdır. Bayrak ölçüsü 1:2'dir. 12 yıldız Özbek vilayetlerini; mavi zemin Türklüğü, beyaz zemin adaleti, yeşil zemin ise konukseverliği temsil etmektedir. İki ince kırmızı çizgi ise "güçlü olmak"ı , yarım ay ise, "yenilenme"yi anlatmaktadır
Özbekistan tarihinden kısaca:

Genel Bilgiler:

Tarihte, Özbek adına ilk kez 13.yy. sonunda rastlanmaktadır. Cengiz Han’ın kurduğu Moğol İmparatorluğu’nun (1196-1227) batı kolu olan Altın Ordu devletine mensup Türk kökenli boylardan biri, bu tarihten sonra hanları Özbek Han’ın adıyla (1282-1342) anıla gelmiştir. Orta Asya’da ilk Özbek hakimiyeti 16. yy. başında Semerkant’taki son Timur hanedanını yenerek Maveraünnehir’de kendi devletini kuran Muhammed Şeybani Han ile başlamıştır.

Çarlık Rusya’sının bölgedeki ilk hakimiyeti 1867’de merkezi Taşkent olan Türkistan Genel Valiliği’nin kurulmasıyla başladı ve on yıl içinde Hokand Hanlığı’nın Fergana’da kalan son topraklarının da ele geçirilmesiyle (1876) tamamlandı. 1 Kasım 1917’de ise Bolşevikler Taşkent’e girip hakimiyetlerini ilan ettiler. 1924 yılında bugünkü Özbekistan topraklarını içine alan Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. 1930 yılında Özbekistan’ın başkenti Semerkant’tan Taşkent’e nakl edildi. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile 31 Ağustos 1991’de Özbekistan Aliy Meclisi Müstakilliğinin ilanını kabul etti. 1 Eylül 1991’i de “Müstakillik Günü” olarak kararlaştırdı.

Özbekistan’ın Coğrafi Özellikleri ve iklimi
Özbekistan Cumhuriyeti Orta Asya’daki Türk devletleri'nden biridir. Güneybatıdaki Amuderya (Ceyhun) ve kuzeydoğudaki Sirderya (Seyhun) nehirleri arasında 448.900 km2 topraklara uzanan, Özbekistan’ın komşuları kuzey ve kuzeybatıda Kazakistan, doğu ve güneydoğuda Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatıda Türkmenistan ve güneyde Afganistan'dır.Özbekistan iklimi çok kurak kara iklimi olup, senelik ortalama yağış miktarı 200 mmdir. Yazlar uzun, kışlar ise kısadır. Yazın sıcaklık sık olarak 40 C nin üzerine çıkar.

Özbekistan nüfusu
27 milyonu aşan nüfusunun (bölgenin en kalabalık ülkesi) 80% Özbek, 5.5% Rus, 5% Tacik, 3% Kazak, 2.5% Karakalpak, 1.5% Tatar, 2.5% diğer etnik gruplar oluşturmaktadır. 2007 yılında Özbekistan Devlet İstatistik Komitesinin yaptığı açıklamaya göre, ülke nüfusunun yüzde 52'sini çalışabilir, yüzde 40'ını (10,3 milyon) 18 yaşına kadar olan genç nüfus oluşturmaktadir. Yaklaşık 10 milyon insan sehirlerde, 17 milyonu ise köylerde yaşıyor.

Özbekistan idari olarak 12 eyaletten ibarettir: Andican, Buhara, Cizzah, Nevai, Namangan, Kaşkaderya, Semerkand, Sirderya, Surhanderya, Fergana, Harezm ve Taşkent. 1936'da kurulan Karakalpak Özerk Cumhuriyeti de Özbekistan sınırları içindedir.

Önemli şehirleri: Andican, Buhara, Namangan, Nukus, Fergana, Semerkand, Hive, Hokand, Karşı ve Urgenç'dir.

Başkenti Taşkent'tir.

Resmi Tatiller·

Yeni Yıl: 1 Ocak

Kadınlar Günü: 8 Mart

Nevruz Bayramı: 21 Mart

Zafer Bayramı: 9 Mayıs·

Anayasa Bayramı: 8 Aralık·

Ramazan ve Kurban bayramlarının ilk günleri

Özbekistan’da diller ve dinler
Özbekistan Anayasası’nın 4. maddesinde “Özbekistan Cumhuriyeti devlet dili Özbek dilidir. Özbekistan Cumhuriyeti Özbekistan’da mukim olan halkların örfleri, gelenekleri ve dillerine karşı saygı gösterir” diye yazıyor.

Özbek dili resmi dil olmasına rağmen, Rusça başta kamu kurumları olmak üzere yaygın şekilde konuşulmaktadır. Rus ve Özbek dilleri dışında Karakalpak, Tacik, Kırgız, Türkmen, Kazak ve Tatar dilleri yaygındır. Bağımsızlık sonrası çıkarılan Dil Kanunu’na göre, Latin Alfabesi’ne dönülmesi kararlaştırılmış ve bununla ilgili çalışmaların 2005 yılına kadar bitirilmesi, bu tarihten itibaren ise tamamıyla bu alfabenin kullanılması öngörülmüştür.Kabul edilen Latin Alfabesi’nin Türkiye türkçesındeki karşılığına gelen ve farklı olan harfler ise şöyledir;

A=A, B=B, C=J, Ç=Ch, D=D, E=E, F=F, G=G, Ğ=G’, H=H, I= Ii, İ=Ii, J=J, K=K, L=L, M=M, N=N, O=O, Ö=O’o’, P=P, R=R, S=S, Ş=Sh, T=T, U=U, Ü=U, V=V, Y=Y, Z=Z, Qq=sert okunan K harfi, Xx= sert okunan H harfi, Ng.

Bağımsızlığa kavuşmadan önce Özbekistan'da 80 camii ve topu topu 2 İslami dini eğitim kurumu vardı. 1 Mart 2001 tarihi itibariyle Özbekistan'daki camilerin sayısı 5.000 geçmiştir. Özbekistan'da 130 dan fazla milliyet ve 15 din, çeşitli mezheplere ait yaklaşık 200 kadar kilise vardır.

Özbekistan Eğitim Tizimi
Özbekistan Anayasa’sının 41.maddesi ile bütün vatandaşların eğitim hakkı garantiye alınmıştır. Devlet ayrıca ortaöğretimi de garanti altına almaktadır. Eğitimin amacı, devlet ideolojisine uygun öğrenci yetiştirmektir. Öğrenci fiziki ve ruhi olarak kendini yetiştirmenin yanında, bilgi kapasitesini arttırmalı, derslerde aktif olmalı, teknolojiyi kullanmalı, durmadan geçilen yolu analiz etmeli, öğrendiklerini daha önce öğrendikleri ile kıyas etmelidir.

Okul öncesi eğitim ve öğretim: “Bolalar Bahçesinde” (kreş ve ana okulu) 2-7 yaş arasındadır. İlk ve orta eğitimin başlangıç sınıfları 1-3. sınıflar, ikinci basamak 4-9. sınıflar, 10. ve 11. sınıflar olmak üzere üç basamaktan oluşmaktadır. Bu okullar “Özbekistan Halk Talim Vezirliği”ne (Özbekistan Eğitim Bakanlığı) bağlı olarak görev yapmaktadırlar. Günümüzde üniversite sayısı 46’ya ulaşmıştır. Orta öğretim mecburi olduğu bu ülkede okuma-yazma oranı %100’e yakındır.

Özbekistan’ın yeraltı ve yerüstü zenginlikleri
Özbekistan doğal kaynaklar bakımından zengin bir ülkedir. Özbekistan’ın doğal kaynakları ve yeraltı zenginlikleri arasında doğal gaz, petrol, kömür, pamuk, ipek, altın, uranyum, bakır, alüminyum, demir, gümüş, çinko, volfram ve tungsten ile diğer madenler yer almaktadır. Enerji sorunu bulunmayan Özbekistan, doğal gaz üretiminde diğer Orta Asya’daki cumhuriyetler arasında önemli bir yere sahiptir. Molibden ve mermer yatakları ön sıradadır.

Özbekistan iktisadiyati
Ülke bağımsızlığını kazanmasının ardından ekonomik reformlar 1994 yılından itibaren başlatılmıştır. Bu adımların sonucunda Özbek ekonomisinde iyileşme gözlenmeye başlanmış, 1996 yılında ekonomik büyüme trendine girilmiştir. Halen büyüme oranları istikrarlı bir şekilde devam etmektedir.

Özbekistan iktisadiyati sanayi ve tarima dayalıdır. Özbekistan Orta Asya’nın en önemli makine ve ağır donanım üreticisidir. Özbekistan sanayisi daha çok petrokimya ağırlıklıdır ve yılda 1.5 milyon ton gübre üretmektedir. Ülkenin % 9'u tarıma elverişlidir. Özbekistan'da, pamuk önemli yer tutmaktadır ve ülke dünyanın dördüncü pamuk üreticisidir. En önemli hafif sanayi ürünleri pamuklu ve ipekli kumaştır. İpekböcekçiliği yaygın olarak yapılır. Ayrıca pamuk üretimine dayalı olarak kimya sanayii de gelişmiştir.

ÜIke ekonomisinde hayvancılık da önemli yer tutmaktadır. Yıllık yün üretimi 1994 verilerine göre 20.000 ton cıvarındadır. Özellikle Astragan ve Karaköl kürk koyunculuğu büyük önem kazanmıştır ve ihraç edilmektedir.

Başlıca ticari malları: tekstil ürünleri, pamuk, pamuk ipliği, ipek, pirinç, meyve konserveleri, şarap, deri, gıda maddeleri, petrol ve petrol ürünleri, doğalgaz, altın, kömür, alüminyum, elektrik motorları, klima cihazları.

En çok ihraç yapılan ülkeler: Rusya, Japonya, İran, Türkiye, ABD, Kanada, Hindistan, Çin, BDT ülkeleri, Almanya, İtalya, Malezya, Endonezya, Afganistan, Suudi Arabistan. Özbekistan 2006 yılında en çok İran, Türkiye ve Çin'e ihracat yaparken, en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında Güney Kore, Çin ve Almanya yer almaktadır.

İhracatın ülkelere ve sektörlere dağılımına bakıldığı zaman BDT ülkelerine yapılan ihracatta elektrik enerjisi, makine ve aletler, hizmetler ve gıda ürünleri önemli sektörleri oluştururken, BDT dışı ülkelere yapılan ihracatta pamuk lifi, demir ve demir dışı metaller ve hizmetler kalemleri önemli yer teşkil etmektedir.

Özbekistan'ın ana ihraç ürünü pamuktur. Özbekistan dünyanın en büyük beşinci pamuk üreticisi ve ABD'den sonra en önemli pamuk ihracatçısıdır.
Altın ihracatıyla ilgili en son resmi rakamların bulunduğu 1998 yılında Özbekistan altın ihracatından toplam ihracatının yaklaşık % 10'una denk gelen 277 milyon ABD doları gelir elde etmiştir. 2002-2005 yılları arasında meydana gelen ani fiyat artışları sonucunda, altının toplam ihracattaki payı yıllık ortalama % 13'e yükselmiştir.
Özbekistan’ın ithal kalemleri ülke gruplarına göre farklılık göstermektedir. BDT ülkelerinden makine ve aletler, demir ve demir dışı metaller, plastik ve kimyasal ürünler ile gıda ürünleri ithal edilirken, BDT-dışı ülkelerden makine ve aletler başta olmak üzere, hizmet, plastik ve kimyasal ürünler ile gıda ürünleri ithal edilmektedir.
En çok ithalat yapılan ülkeler ise Rusya, Avusturya, BAE, Japonya, İsrail, İran, G.Kore, Türkiye, ABD, Kanada, Hindistan, BDT ülkeleri, Çin, Almanya, İtalya, Malezya.
Özbekistan’da Yabancı YatırımlarıMayıs 1998 tarihinde Özbek’stan Hükümeti tarafından kabul edilen “Yabancı Yatırımlar Kanunu” ile ülkeye daha fazla yatırım çekilmesi amaçlanmıştır. Bu Kanun’a göre yabancı sermayeli şirketlere çeşitli vergi istisnaları ve sermaye malları için gümrük vergisi muafiyeti tanınmıştır. Kanun küçük ve orta ölçekli işletmeleri güçlendirmek amacı ile 2005 tarihinde revize edilmiş, kuruluş sermayesi limiti düşürülmüş ve iş yeri açma prosedürü kolaylaştırılmıştır.
Yatırım uzmanları Özbekistan'daki en önemli yabancı yatırım imkanlarının tarım, bankacılık, madencilik, telekomünikasyon, tekstil ve ulaşım sektörlerinde olduğunu ifade etmektedir. Yabancı yatırımcılar için en uygun alanlar aşağıdaki gibidir:· Tarımsal işleme;· Madenlerin çıkartılması ve işlenilmesi;· Petrol ve doğalgaz çıkarımı ve işlenilmesi;· Bilgi ve iletişim teknolojileri;· Kaynak ve enerji tasarruf ekipman üretimi;· Ulaşım;· İlaç ve tıbbi ekipman üretimi;· Turizm.Özbekistan 2008 yılı sonuna kadar 4 milyar dolar yabancı yatırım çekmeyi hedefliyordu. Asya Kalkınma Raporu’nda, Özbekistan ekonomisinin önümüzdeki iki yıl içerisinde % 6 büyüyeceği tahmininde bulunulmuştur.
Özbekistan-Türkiye cumhuriyeti diplomatik ilişkileri
Türkiye, 16 Aralık 1991 tarihinde Özbekistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olmuş, 4 Mart 1992 tarihinde ise iki ülke arasında diplomatik ilişkiler tesis edilmiştir. Taşkent’te Turkiye Büyükelçisi 25 Nisan 1992 tarihinde güven mektubunu sunarak görevine başlamıştır. 1993 yılının Ocak ayında da Ankara’da Özbekistan Cumhuriyeti Büyükelçiliği açılmıştır. 1992 yılında iki ülke arasında Diplomatik İşbirliği Protokolü imzalanmıştır.
İlişkilerin hukuki temelini oluşturmak amacıyla Özbekistan ve Türkiye cumhuriyetleri arasında eğitim, bilim, kültür, sanat, spor, savunma, ekonomi, ticaret, müzik, tarım, sağlık, maliye, gümrük, ulaştırma, güvenlik alanlarında çok sayıda ikili anlaşma ve protokol imzalanmış, karşılıklı çok sayıda üst düzey ziyaretler sırasında imzalanan Ortak Bildiri’lerden oluşan onlarca protokol, şartname, mutabakat, mutabakat zaptı, mutabakat muhtırası ve sözleşme bulunmaktadır.

Özbekistan-Türkiye ticari ilişkileri
Özbekistan'ın Türkiye ile olan toplam ticaret hacmi, 2003 yılında 272 milyon, 2004 yılında yüzde 40 dolayındaki artışla 388 milyon dolar oldu. 2007 yılında ikili ticaret 225 milyon ihracat, 613 milyon ithalat olmak üzere bir önceki yıla oranla %30’luk bir artışla toplamm 838 milyon dolara ulaşmıştır.
2006 yılı Nisan ayı itibariyle resmi kayıtlarda Türk ortaklı şirketlerin sayısı yeniden 376’ya yükselmiştir. Özellikle tekstil alanında Türk firmalarınca yatırımlar gerçekleştirilmektedir. Türk İnşaat firmalarının üstlendikleri projelerin mali değeri 1.6 milyar Doları aşmıştır.Bu iş ortaklıkları başta tekstil sektörü olmak üzere, otomotiv, gıda, deri, temizlik malzemeleri ve diğer sektörlerde faaliyet göstermek amacıyla kurulmuştur. Ortak şirketlerin yaptığı imalat yatırımlarının proje tutarının yaklaşık 1 milyar dolar ve ortak yatırımlardaki Türk sermayesinin 600 milyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Türkiye’nin Özbekistan’a ihracatı kalemler bazında incelendiğinde en önemli ihraç ürününün halı olduğu görülmektedir. 2002 yılında Türkiye’nin bu ülkeye toplam ihracatının yüzde 18.8’ini bu kalem oluşturmuştur. Diğer önemli kalemler arasında ise plastikler, kazanlar ve makinalar, otomotiv ve yan sanayi, kağıt, karton, alüminyum ve alüminyum ürünleri gelmektedir. Türkiye’nin Özbekistan’dan ithalatı ise belirli kalemler üzerine yoğunlaşmıştır. Şöyle ki, 2002 yılında bu ülkeden toplam ithalatin yüzde 47’sini pamuk, yüzde 30.6’sını bakır ve bakır ürünleri oluşturmuştur.
Özbekistan’ın uluslararası ilişkileri
Özbekistan AGIK, Birleşmiş Milletler Teşkilati, İslam Kalkınma Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, Asya Kalkınma Bankası, Uluslararası Finans Örgütü, Ekonomik İşbirliği Örgütü, Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası, Asya ve Pasifik Ekonomik ve Sosyal Komisyonu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Avrasya Ekonomik Topluluğu, Şanghay İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlara da üyedir. Özbekistan IMF'ye 1992 yılında üye olmuştur.
Bugün Özbekistan, 165 devlet tarafından tanınmaktadır ve 103'den fazla ülkeyle diplomatik ilişki kurmuştur. Taşkent’te 40 dan fazla ülkenin büyükelçiliği, ticaret temsilcilikleri veya uluslararasi teşkilatlarin temsilcilikleri bulunmaktadır.Yabancı ülkelerde de Özbekistan’ın 30’dan fazla büyükelçiliği ve konsolosluğu bulunuyor.
OSCO, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), WHO, ICAO, WLO, Dünya Turist Örgütü ve diğer uluslararası örgütlerin tam üyesi haline gelmiştir. BMT, IMF, EBRD, AGİK, ECO, Alman Ekonomik Kuruluşu, Avrupa Topluluğu Komisyonu, Dünya Bankası, vb. kuruluşların temsilcilikleri ve büroları bulunmaktadır.
Özbekistan’da Fransa Orta Asya Araştırma Enstitüsü, Uluslararası Barış Teşkilatı, Uluslararası İnsan Hakları Komisyonu,. Avrasya Fonu, Merkezi Asya- Amerikan Girişimciliği Destekleme Fonu, Amerikan Hukuk Konsorsiyumu gibi 24 devletlerarası kuruluş faaliyet göstermektedir.İnsan Hakları milli komisyonu, Bölgesel İrtibat bürosu, Helsinki İnsan Hakları Gözlem Ofisi ve Hür Radyo bürosu gibi kuruluşların faaliyetine izin verilerek demokratlaşma çabalarının uluslararası düzeyde bağdaştırılmasına verilen önem gösterilmiştir.
Özbekistan'ın TBD'ye olumlu katkiları
Özbekistan çok eskiye dayanan köklü devlet geleneği sayesinde bağımsızlığını kazandıktan kısa süre sonra Orta Asya'nın güçlü devletlerinden biri haline gelmiştir. Özbekistan, tarihi ve kültürel birikimi, önemli stratejik ve geopolitik konumu, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, enerji kaynakları ve Orta Asya nüfusunun yarısını oluşturan 28 milyonluk nüfusu ile TBD için kilit devlet konumundadır diye düşünüyorum.
Özbekistan’ın doğal kaynakları ve yeraltı zenginlikleri arasında doğal gaz, petrol, kömür, pamuk, ipek, altın, uranyum, bakır, alüminyum, demir, gümüş, çinko, volfram ve tungsten ile diğer madenler yer almaktadır. Enerji sorunu bulunmayan Özbekistan, doğal gaz üretiminde diğer Orta Asya cumhuriyetleri arasında önemli bir yere sahiptir.
Özbekistan; tarım, hayvancılık ve sanayi bakımından da güçlü bir ülke olması ile birlik, özellikle yabancı yatırımcıların yoğun ilgisi altında bulunan ve yükselen bankacılık, madencilik, telekomünikasyon, tekstil ve ulaşım sektörleriyle TBD için olumlu katkılarda bulunabilecek bir ülkedir.
Dünyanın en büyük beşinci pamuk üreticisi ve ABD'den sonra en önemli pamuk ihracatçısı olan Özbekistan’ın uçsuz bucaksız pamuk tarlalarıyla tekstil yatırımcılarının yeni gözdesi haline gelmiştir. Özbekistan; tekstilin yanı sıra; gıda, otomotiv (UzDaewooAuto - Orta Asya’nın tek otomobil fabrikası) ve inşaat sektörleri açısından da yatırımcıların ilgisini çekmektedir. Özbekistan, muhteşem tarihi ve turistik potansiyeline sahiptir. Özbekistan, Orta Asya ve Türkiye Cumhuriyetleri ile her türlü ilişkilerini yoğun olarak devam ettirmekte olan ülkedir.



Kaynakça:

http://www.gov.uz/uz/ctx.scm?sectionId=1658&contentId=2189

http://senat.uz/uz/http://tr.wikipedia.org/wiki/İslam_Kerimov
http://yeogm.meb.gov.tr/




Türkiye


Türk ulusunun birlik ve bütünlüğün sembolü olan Türk Bayrağı, anayasanın 3. maddesine göre, "şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır"


Genel Bilgiler:

Yüzölçümü: İzdüşüm alanı (harita üzerinde) 783,562, km² gerçek alanı 814.578 km². Dünya yüzeyinin %1,3'ünü kaplar, en geniş 37. ülkedir. Avrupa'da Rusya'dan sonra 2. sırada yer alır.Nüfus: 71.517.100Nüfus yoğunluğu: 92 kişi km2Coğrafi Konumu: Türkiye Cumhuriyeti Kuzey yarımkürede eski dünya karaları denilen, Avrupa ve Asya kıtalarının kesişme noktasında bulunmaktadır. Ülke topraklarının bir bölümü Anadolu yarımadasında, bir bölümü ise Balkan yarımadası’nın uzantısı olan Trakya’da bulunur. Ülkenin üç yanı Akdeniz, Karadeniz ve bu iki denizi birbirine bağlayan Boğazlar, Marmara denizi ile Ege denizi ile çevrilidir. Batıdan Yunanistan, Bulgaristan, doğudan Azerbaycan ( Nahçıvan Özerk bölgesi), Gürcistan, Ermenistan, İran güneyden ise Irak ve Suriye ile komşu bulunmaktadır. Ülkenin üç tarafının denizler ile çevrili olması Türkiye’de çok farklı iklimlerin yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu farklılıklar Türkiye coğrafyası dünya’da çok az ülkede görülebilen çok çeşitli iklimlere özgü sebze ve meyvenin yetişmesine müsait bir yapıya sahip olmasını sağlamıştır. Bu açıdan Türkiye bir çok doğal güzelliği ve doğanın ona tanıdığı imkanlara sahip olan şanslı bir ülkedir. Mevsim farklılıkları ve bunun yaşanabilir bir ortam sunması bu coğrafyanın tarih öncesinden günümüze kadar bir çok medeniyetin kurulmasına zemin sağlamıştır. Bu yanı ile bir kısmı yer üstünde bir kısmı ise hala açılmayı bekleyen bir çok tarihi yerleşim yerlerinin ve onların ürettiği sanat eserlerinin yoğun bulunması dünyanın bir çok ülkesinden insanların Türkiye’ye turist olarak gelmesini sağlamaktadır. Ayrıca yer altında gerek işletilen gerek ise işletilmeyi bekleyen dünyada çok az bulunan bir çok mineral ve madenleri topraklarında barındırmaktadır.Yönetim Biçimi: Parlamenter demokrasi ile yönetilen Türkiye cumhuriyeti, üniter bir yapıya sahiptir. İdari yapı 7 bölge dağılmış olup toplam il sayısı 81’dir.Ülkenin kısa kuruluş tarihi: Çağdaş Türkiye, Osmanlı devleti’nin I. Dünya savaşı sonunda yıkılmasından sonra, Osmanlının Türk nüfus çoğunluğuna sahip toprakları üzerinde bir dizi yapılan özgürlük mücadelelerinin sonucunda kurulmuştur. 1923 yılında cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal ATATÜRK çağdaş Türkiye cumhuriyetinin kurucusu olarak kabul edilir.Türkiye’nin üye olduğu örgütlerden bazıları:Birleşmiş Milletler, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, Avrupa Konseyi, İslam Konferansı Örgütü, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü, Ekonomik İşbirliği Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü Türkiye’nin sadece üye olduğu birkaç uluslar arası örgütten bazılarıdır. Bunun dışında 03.Ekim.2005 tarihinden itibaren Avrupa Birliği tam üyelik müzakereleri yürütülmektedir.Türkiye’nin TBD’ye sağlayacağı yararlar: Türkiye cumhuriyeti bulunduğu jeopolitik konumu nedeni ile Türk dünyasının en batısında bulunan bir Türk devletidir. Bu sebeple tarihi olarak ve günümüzde Avrupa ile temasın getirdiği bir çok yenilik ve teknolojiyi bünyesinde barındırmaktadır. Genç nüfusu yüksek, dünya üzerinde Türkçe konuşan nüfusu en yüksek ülkedir. Bu Türkçe’nin bir dünya dili olması hususunda büyük önem içermektedir. Türk halkının Türk kültürü ve tarihi beraberliği hususunda bilgi sahibi olmasının getirdiği avantaj arzu edilen Türk birliği oluşumunun daha çabuk gelişmesini sağlayacaktır. Türk halkının serbest ekonomi piyasası üzerine olan uzun deneyimleri - atılımcı yapıları Azerbaycan ve Orta Asya Türk cumhuriyetleri için örnek olacak, o cumhuriyetlerde yaşayan soydaşlarımızın da ticari bilgi ve algısı genişleyecektir. Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasında alınacak bir serbest dolaşım kararı gerek Türkiye vatandaşlarının gerek ise sermayesinin daha rahat bir şekilde o coğrafyalara akışını sağlayacaktır. Bu yolla hem Türkiye Türklüğünün bütün Türkleri kucaklayan tek millet algısı bölgede iyice yerleşeceği gibi, ortak değerlerimiz daha net bir şekilde görülecek, her sene ata topraklarını ( Türkistan ) görmeye gelecek milyonlarca Türkiyeli turist sayesinde o coğrafyaya milyonlarca dolar akacaktır. Kurulacak birliktelik sayesinde ticari sahada yapılacak işbirlikleri aratacak böylelikle Türk dünyasında gelir seviyesi yukselecektir hem de dış ticaret faaliyetleri genişleyecektir. Gerçekleştirilmesi planlanan TBD kapsamında askeri bir işbirliğine dönüştürülmesi durumunda hali hazırda dünyanın en büyük ordularından biri olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu oluşumda diğer Türk devletlerine gerek eğitim, gerek ise teknoloji olarak vereceği destek ile Türk Birleşik Devletlerinin askeri açıdan dünyada bir süper güç olması kaçınılmazdır. Türkiye mevcut durumda sahip olduğu iletişim teknolojilerinde ki bilgisini bütün Türk dünyası ile paylaşacak Türk devletlerinin kendi içlerinde ve dünya ile iletişimleri en üst seviyeye çıkacaktır. Günümüzde Türkiye görüntülü ve basılı yayın, medya açısından dünyanın sayılı ülkelerinden biri bulunmakta olup yüzlerce ulusal – yerel tv ve radyo sürekli yayın yapmakta, günlük onlarca gazete basılmaktadır. Türkiye’nin bu bilgisinin Türk dünyası ile birlikteliği ve paylaşımı Türk dünyasını çok ileri bir düzeye taşıyacaktır. Türkiye cumhuriyetinin Türkçe olarak bastığı ve hali hazırda dünyanın en geniş Türkçe arşiv ve kütüphanelerine sahip olması oluşacak bir Türk Birliği ile ortak kullanıma açılacak böylelikle Türk devletlerinin de şu zamana kadar ancak bir başka dil vasıtasıyla ( Rusça ) ulaştıkları kaynaklara öz dillerinde ulaşmanın imkanına kavuşacaklardır. Türkiye’nin etrafı denizlerle çevrili bir jeopolitik konumda olmasının getirdiği avantaj sayesinde Türk devletleri açık denizlere çıkabilecek bir çok kapıya, limana sahip olacaklardır. Bu sayede deniz yolu ile yapılacak ve onun Orta Asya’ya nakliyesi hususunda maliyetler düşecek, Türkiye’nin lojistik hususunda uzman olan bir çok şirketi ticari faaliyetlerin ve birlikteliğin gerçekleştiği Türkistan coğrafyasına yönelik variş noktaları geliştireceklerdir. Türk Devletler Birliğinin gerçekleşmesi ile sömürge dili olup onlarca yıl Türk cumhuriyetlerini kendilerine bağlamak için kullandıkları Rusça’nın yerine ortak iletişim dili olarak gelistirilecek ortak Türkçe ile yeniden milli ve kültürel değerlere dönülecek, bir millet olmanın bilincine ulaşılacaktır. Türkiye gibi gerek nüfus gerek ise askeri, ekonomik gücü ile büyük bir ülkenin Türk devletleri ile bir birlikteliğe gitmesi onlara komşu olup, onlara üzerinde yayılmacı emeller besleyen başka ülkeler için caydırıcı olacaktır. Türk cumhuriyetlerinin sahip olduğu yer altı ve üstü kaynaklar Türk girişimciler veya birleşik devletin kendi imkanları ile işlenecek ve Türkiye’nin coğrafi imkanlarının getirdiği avantaj sayesinde yurt dışına satılarak ekonomik girdiye dönüştürülecektir.TDB’nin Türkiye’ye sağlayacağı yararlarTürkiye için en önemli faydası girmeyi arzuladığımız ama her yönden istismara yönelik ve sadece talep eden bir birliktelik yerine dili, tarihi, kültürü ve çoğu ile dini değerlerimizin ortak olduğu bir kardeş birliğe dahil olmanın vereceği güven duygusu olacaktır. Böyle bir birlik sayesinde Türkiye’nin milli bir menfaati hususunda adım atacak olsa karşılaşma riski ile karşı karşıya kaldığı ambargolardan kurtulacaktır. Bunun dışında Türkiye cumhuriyetinde bulunmayan veya az çıkan petrol - doğal gaz birlik üyesi Türk cumhuriyetlerinden uygun fiyatlar ile temin edilecektir. Birlik üyesi ülkeden alınan bu türevler mevcutta, dış piyasadan temin edilirken çekilen fiyat artması veya yetmemesi gibi bahaneler ile Türkiye’yi sıkıntıya sokan etmenlerde de kurtulunmuş olunacaktır. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir çok akademisyen, bilim adamı ve teknik insan ihtiyacını Türk coğrafyasından karşılama imkanı bulabilecektir. Özellikle uzay ve nükleer sahada yetişmiş Türk devletlerinde ki bilim adamlarından Türkiye’nin daha iyi istifade etmesinin imkanı oluşacaktır. Belli sahalarda teknik donanıma sahip Türk devletlerinden istifade edilmesinin yolları açılacaktır. TBD kapsamında gerçekleşecek gerek bireysel gerer ise ortak yatırımlar sayesinde Türkiye’de ki istihdam fazlası ortadan kalkacak, herkese iş imkanı doğacaktır. Özellikle Türk cumhuriyetlerinde ki sektörel gelişmişlik ve çeşitliliğin çok fazla olmadığı düşünülürse onların mevcut açığını öncelikle Türkiye’nin karşılaması, ülke ekonomisi içinde ki duraganlığa hareket ivmesi kazandırıcağından iç piyasada bir canlılığa sebep olacağı kaçınılmazdır.
SonuçBelki iki başlığa da onlarca madde daha sıralanabilir. Fakat başlıklar dikkatle irdelenirse, belirtilmiş olan yararların kurulacak ve ortağı olunan Türk devletlerinin paylaşımına açık olacağı görülecektir. Böyle bir birlik belki dünyada daha mevcut değildir. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi bu birlik ne ABD üyeleri gibi milletsizler birliği ile bir araya gelmiş eyaletler topluluğu olacak, ne hepsi birinden farklı dil ve kültüre sahip Avrupa Birliği gibi bir yapı nede Arap birliği gibi dili, kültürü aynı ama siyasal rekabet ve kin yüzünden arasıra birbirleri ile savaşın eşiğine gelen, sömürgecilerin oyuncağı olan bir oluşum olacaktır. Bu aralarında hiçbir husumet bulunmayan, dini, dili, kültürü, edebiyatı, efsaneleri ve tarihi bir milletin mensuplarının kuracağı bir birlik olacaktır. Kendi içinde çatışmasız ve istikrarlı, güçlü bir birlik sadece biz Türklerin değil aynı zamanda dünyada huzuru ve istikrarı arzulayan her ülkenin beklentisi ve dileğidir.
Kaynakçahttp://cankaya.gov.tr/http://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye_bayrağı
http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Linkler





Türkmenistan




Yeşil zemin üzerine gönder tarafında içerisinde geleneksel Türkmen Kilim Motiflerinin bulunduğu kırmızı bir şeridin ve ucu gönder tarafına bakan, bayrağın yukarı kısmında bulunan ve ucunda beş adet beyaz beş köşeli yıldızın bulunduğu beyaz bir hilalin koyulması ile oluşturulmuştur. Ay Türk Devleti olduğunu 5 yıldız 5 vilayetini simgeler.





Genel Bilgiler:
Coğrafî KonumTürkmenistan Cumhuriyeti Orta Asya’nın güneyinde, Hazar Denizi kıyısında yer almaktadir. Kuzeydoğusunda Özbekistan, kuzeybatısında Kazakistan, güneyinde İran ve güneydoğusunda Afganistan ile komşudur. 488,000 km’lik yüzölçümü ile bağımsız devletler topluluğunun en büyük dördüncü devletidir. Kara Kum çölü ülkenin %80’ini kapsamaktadır.
Ülkenin başlıca üç nehri Ceyhun (Amudarya, 2,620 km), Tejen (1,150 km) ve Murgab (978 km) dır. Karakum kanalı 1100 km uzunluğuyla tarım sektörü açısından hayati rol oynamaktadır. Nüfusun yarısı da kanal kıyısında yoğunlaşmıştır
Başlıca şehirler Başkent Aşkabat, Türkmenabat, Daşoğuz, Türkmenbaşı ve Mari’dir.
Nüfus Yapısı 5.799 milyondur nüfusun %77’si Türkmen olup diğer etnik grouplar Özbekler (%9.2), Ruslar (%6.7), Kazaklar (%2), Tatarlar (%0.8), Azeriler (%0.8), Ermeniler (%0.8), Beluşiler (%0.8) ve Ukraynalılar (%0.5)dır. Nüfusun %45’i kırsal kesimde yaşamaktadır.Siyasî ve İdarî Yapısı1924'te Türkmenistan SSCB’ne bağlı bir Cumhuriyet haline gelmiş ve Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. 7 Ocak 1990 tarihinde ise Türkmenistan’da seçimler yapılmış, resmi dil Türkmence kabul edilmiş, 22 Haziran 1990 tarihinde Türkmenistan egemenliğine, 27 Ekim 1991 tarihinde de bağımsızlığına kavuşmuştur. Türkmenistan'ın bağımsızlığını ilk Türkiye tanımıştır.İran, Irak, Suriye, Anadolu Türkmenboylarına ait olanlar için "Türkmen" deyimi kullanılır. Türkmenler, Türklerin Oğuz soyundandır.
EğitimTürkmenistan'da 12 Nisan 1993 tarihinden itibaren Kiril harflerinin bırakılması, belli bir süre sonra da Latin harflerine (alfabesine) geçilmesi kararlaştırılmıştır. 9 yıllık zorunlu eğitim bulunan ülkede ayrıca 9 yıllık meslek okulları ve bunlara bağlı 4 yıllık yüksek eğitim okulları (Üniversiteler) vardır. Ama 2007 senesinden sonra zorunlu eğitim okullarda 10 sene ve Üniversitelerde de 5 sene olmuştur. Ülkede Magtymguly Devlet Üniversitesi ve Türkmenistan Bilimler Akademisi,Türkmen - Türk Üniversitesi ve diğerleri mevcuttur. Tüm Türk Devletlerinde olduğu gibi Türkmenistan'da da çok sayıda Türk Okulu bulunmaktadır. Bu okullar Türkmen - Türk ilişkilerinin gelişmesinde büyük etkenlerdendir.
Sağlık ve Sosyal Güvenlik Hizmetleri
Türkmenistan'da doğalgaz, elektrik, su ve tuz'un 2030 yılına kadar vatandaşlara tamamen bedava dağıtılması kararlaştırılmıştır. Türkmenistan'da sağlık hizmetleri tamamen devlet tarafından verilmekte olup, askeri ve demiryolu personeli kendi kurumları tarafından bu hizmeti almaktadır.
Ekonomik DurumTarımsal ürünlerin başında pamuk, meyve, sebze ve hububat gelmektedir. BDT pamuk üretiminin %17'si Türkmenistan'da gerçekleştirilmektedir.Hayvancılıkta kıraç ve step alanlarda koyunculuk önem kazanmış, büyükbaş hayvanlarda sığır yetiştiriciliği ön plana çıkmıştır.
Türkmenistan doğal kaynaklar bakımından zengin bir ülkedir. Özellikle petrol ve doğalgaz en önemli yeraltı kaynaklarıdır. Henüz işletilmemiş geniş petrol sahaları bulunmaktadır. Sülfür, krom, kurşun, brom, kömür ve potasyum en önemli doğal kaynaklarıdır. Enerji üretimi açısından zengin olan Türkmenistan'da yıllık üretim 15 milyar kw civarında olup, %40'ını ihraç etmektedir. Doğalgaz rezerv ve üretiminde diğer Orta Asya Türk devletlerinden en önde gelenidir.
Türkmenistan'da temel sanayi dalları petro-kimya, tekstil, gübre, pencere camı, gıda sanayidir. Çalışabilir nüfus olan 2.300.000 kişinin %42.''si tarımda, %10.8'i sanayi dallarında diğerleri hizmet sektöründe kullanılmaktadır. 2008 verilerine göre işsizlik oranı %10-15 cvarındadır.Buda yabancı yatırımların istihdam sorununda olumlu etkisi gözlenmektedir. Genel vasıflı işci ihtiyacı mevcuttur. Türkmenistan'ın 2007 yılı ihracatı 4 milyar dolar (yaklaşık değerler) olup, ihraç ürünleri, doğalgaz, pamuk, petrol ürünleri, elektrik, tekstil, el yapımı halılardır. İthalatı ise 3.5 milyar dolar olup (yaklaşık değerler), en çok Türkiye, Rusya Federasyonu, Kazakistan, Azerbaycan, Özbekistan, İran ve Avrupa topluluğu ile yapmaktadır.

TÜRKBİRDEV İÇİN GÖRÜŞ
Günümüzde Ortaasya denince ilk akla gelen petrol ve boru hatlarıdır. Bunun nedenini bölgenin jeolojik yapısında aramak lazımdır. SSCB’nin parçalanmasından sonra ortaya çıkan devletlerde petrol doğalgaz rezervleri açısından üç ülke ön plana çıkıyor; Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan. Bu ülkelerdeki mevcut rezervlerin coklugu, bugünkü işletmelerinde geri teknoloji kullanimi 2000’li dünyasının kaynak ihtiyaçının yavaş yavaş bu bölgeye kayacağını göstermektedir. Şimdi mesele buralara kimin sahib olacagidir. Zira, buraları kontrol eden 2050-2100 dünyasındaki enerji kaynaklarına da hüküm etmiş olacakdır.
TÜRKMENİSTAN ‘NIN TÜRKBİRDEV’E KATKILARIBugünden uyguladığı isabetli politikalar Türkmenistan’ı 21.yüzyılın en zengin ülkelerinden biri olmaya aday haline getirmistir. Türkmenistan’nin genç nüfusu dünya’yı tanıması ve iyi eğitilmesi icin gayet planlı bir şekilde yurtdışına gonderilmekte, ogrenciler ülkelerine dönduklerinde vakit kaybedilmeden devlet yönetiminde etkin hale getirilmekdedirler. Türkmenistan, geleceği için nufusu ve nufuzu giderek azalmakta olan Rusları tedirgin etmeden, kademeli olarak özellikle, ordu ve ekonomi de kendi insanına güvenme ve sorumlulugu devir alma yolundadir.Türkmenistan devlete dayali ekonomisini özellestirmeye basladiginda TBD ulkelerinde bulunan yatirimcilar icin buyuk firsatlar ortaya cikacaktir.
Doğalgaz konusunda tek boru hatlı projeler yerine, birden fazla alternatifi olan, TBD için cezbedici çalışmalar yapıldığı görülmektedir. Gaz yanında, petrol ve özellikle pamuk da ve tekstil sanayisindeki ciddi yatırımlar Türkmenistan’ın geleceğini güven altına almakla berbaer TBD icin buyuk bir pazar ortaya cikarmaktadir.

TÜRKBİRDEV’İN TÜRKMENİSTAN ‘A KATKILARI
Türkmenistan gazın dünya pazarlarına çıkışında Rus ,ABD, Türkiye, İran kartlarını ve güçlerini çok iyi bilmektedir. İşte Bu aşamada TBD’nin oluşturacağı güç birliği bu pazarlara girmesinde Türkmenistan’ın elini güçlendirecektir.Rusya’nın tekrar eski güçüne gelmesiyle, Türkmenistan’a olan ilgisinin birden bire sert bir biçimde artacağı düşünülmektedir. Türkmenistan’ın bagimsiz kalabilmesi, kendi zenginliklerini kendi milli cikarlari icin kullanabilmesi ekonomik gelişmişliğe paralel olarak, eğitilmiş insan gücüyle, tüm doğalgaz boru hattı projeleri hızlı bir şekilde hayata geçirmekle ve TBd icin’de yerine almakla mumkun olacaktir. TBD, Ülke’de güveni artıracak, Turkmenistan’in pazar payını ve rekabet imkanlarini hep güçlü tutacaktır. Unutulmamalıdır ki ekonomik güç siyasi ve askeri güçü de beraberinde getirecektir.TBD yapisi ve konumu itabari ile Türkmenistan’in Rusya'yı dengeleme politikasında ABD’den daha etkin bir güc olacaktir. Cünkü Turkmenistan, ekonomisi hergeçen gün gelişen-sıcak denizlerle bağlantılı 70 Milyonluk bir Türkiye ve Turkmenistan’nin milli cikarlarini kendi milli cikarlarina esit gorecek olan diger bagimsiz Turk devlerinin imkamlarini TBD uyesi olarak kullabilecektir.
Türkmenistan, gazı dört bir yandan ve en kısa yoldan Dünya pazarına çıkarma çabasındadır. Japonların Çin üzerinden gazı geçirme projeleri, Pakistan’la imzalanan ve uygulama aşamasındaki 20 milyar m3 doğalgaz antlaşması, İran-Türkmen-Türk projesi ile birlikde İran üzerinden Basra körfezine inme yolları hep bu düşüncenin uzantısıdır. TBD Türkmenistan’in bu cabasina daha dusuk maliyetlerle Turkmen gazini Akdeniz uzerinden dunya’ya pazarlamasina olanak vererek onemli bir katki saglayacaktir.Türkmenistan zengin yatakları TBD arazileri kullanılarak kurulacak ulaşım hatları boyunca bu hatlarda yıllardır gözü olan Arap, ABD Ve Rusya nın stratejik planları cokertilecektir. Bu TBD’nin Türkmenistan'ı güçlendireceği gibi kardeş birliğimize de katkıda bulunacaktır.
Özetle TBD Tüm Cumriyetlerimize Olduğu Gibi Türkmenistan'a da
Kolay İş gücü temini
Sıcak denizlere ulaşım
Serbest Turizm imkanları
Geniş Eğitim ve Öğretim
Ticaret imkanlarının genişliği
Tüm Ülke ihtiyaclarının daha ekonomik şartlarda temini
Güç birliğinin verdiği güven
Geniş Pazar imkanı
Para birliğinin verdiği ekonomik kazanç
Ortak bir güvenliğin Dünya barışına sağladığı katkı
Uzay teknolojisine gecişte TBD nin katkıları…
Fakir olan yerüstü zenginliklerinin TBD devletleri imkanları içeriğinde karşılanabilir durumda olması imkanı sağlıyacaktır.
Sonuc:
Türkmenistan, zengin enerji kaynaklarının yanısıra enerji projeleri, bölgesel ulaştırma koridorları ve transit güzergahların tesisi açısından da önemli konuma sahiptir. Ancak, bölge ülkelerinin dünya pazarlarına doğrudan bağlantısı olmaması, bazı ekonomik ve sosyal sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır.İşte burada TBD devreye girecektir…
Bu çerçevede Türkmenistan’ın iletişim, ulaştırma ve enerji güzergahlarını geliştirmesinin bölgesel sorunların çözümüne katkı sağlayacağı değerlendiriliyor. Bu gelişmelerin sonucu olarak Türkmenistan’ın Türkiye ve Batı ile işbirliği olanaklarını artıracağı düşünülüyor.Bu aşamada özellikle çin ve Avrupa Ülkeleri gelecekte Asya da parlıyan bir yıldız olacak Türkmenistan’ın doğal zenginliklerini kullanabilmek maksadı ile her yeni günde bir proje gündeme getirmektedirler…TBD bu pazarda güçlü bir el olacaktır.
Tüm yazılımlar bilimsel alıntılar olup yorumlar ve değerlendirmeler kişisel olarak yapılmış; gelişen ve globalleşme ye çalışan dünya da oluşturulması muhtemel bir gücün yaratacağı TÜRKBİRDEV görüntülenmeye ve Türkmenistan’ın bu güç içersindeki yeri ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır
.
KAYNAKÇA
www.turkcumhuriyetleri.gov.tr

www.bisnis.doc.gov

www.foreigntrade.gov.tr/ead/DTDERGI/ocakozel20
http://www.trade.uktradeinvest.gov.uk/turkmenistan
www.biyografi.net

http://www.haber1.com/

http://www.haberx.com/n/306433/cia-ve-imfin-turkmenistan-verileri.htm




Son Söz


Türkçede kullanılan ortak sözcüklerden bir tanesi “siz” sözcüğüdür. “Siz”, resmiyet ve saygının yanısıra genelde çoğulu ifade ettiği için, söylenen sözler ortada kalma tehlikesi yaşar hep. “Herkese verilen bir emir, kimseye verilmemiştir” örneğinden yola çıkarak, kitabın bu son bölümünde hoşgörünüze sığınıp size, siz değil, “sen” olarak hitap etmek istiyorum. Gerçekte de bu kitabı elinde tutan ve bu yazıya odaklaşan tek bir kişi var şu anda: Sen! Yani ben burada bu satırları yazarken, sadece seni ve sende var olan o kişisel, muhteşem gücün varlığını düşünüyorum.


Dün TürKev’de Çanakkale Zaferini kutladık. Yaptığım konuşmada altını çizmeden geçemediğim bir konu vardı. “1 kişi”nin yarattığı fark. Genelde bir kişinin tek başına çok birşey yapabileceğine inanılmaz. Ama bu kavramın ne kadar hatalı olduğu yine ve yine günümüzde olduğu kadar tarih sayfalarında, hele Çanakkale şavaşlarında kendini göstermektedir. Acaba diyorum, Koca Seyyit’in akılalmaz kararlılığı olmasaydı, Çanakkale geçilemez olur muydu? Bütün tabyaların susturulduğunu düşünen düşman zırhlıları İstanbul önlerine kadar rahatlıkla ilerleyip, Marmara’ya demir atamazlar mıydı?


İşte tarihin bu sayfasında Koca Seyyit’i okumanın ve iyi anlamanın gerekliliğine inanıyorum. Modern ve çok üstün bir gücün karşısında, bütün olumsuzlukların umutsuzluğu doğurabileceği bir anda bile, işte bu koca aslanın olanaksızı başarması ve İngiliz zırhlısı Ocean’ı batırması bir milletin kaderini değiştiren “1 kişi”nin gücüyle yaratılan farklılıktı.


Koca Seyyit, zoru başarmaya kararlı ve kendisini zorunlu hissetmişti. Çünkü düşmanın milletimiz için yarattığı tehlike ile karşı karşıya idi. Tehlike gözlerinin önündeydi. Oysa ki bugün varsayılan tehlikeyi bütün çıplaklığı ile görmek mümkün değil. Hatta hiç bir tehlike olmadığı da savunulabilir. Senin içinde bulunduğun ne bir sıcak savaş, ne de görünürlerde soğuğu var... gibi. Evet ama, süper güçlerin dünyayı ve kaynaklarını ve hatta uzayı aralarında paylaştıklarının farkındasın. Bu görkemli ve genelde sessizce gerçekleşen paylaşım karşısında “ben ne yapabilirim” sorusu kuşkusuz aklına geliyordur. Türklerin bu paylaşımdan ne kadar pay alacakları veya pay mı olacakları sorusu da beynini kemiriyor olsa gerek...


Yerli halk, 1492’de Amerika’nın keşfi ile gelmeye başlayan Avrupalıları ciddi bir tehlike olarak görmediler. Hatta Kasım 1620’de Mayflower gemisi ile Plymouth’a gelen İngilizleri ilk kışta açlıktan kurtardıkları söylenir. Ama ne var ki, kabileler halinde yaşayan yerlilerin toprakları ellerinden bir bir alınmıştır. Aralarında birleşip, büyüyen ortak tehlikeye birlikte karşı durmayı beceremeyen “kızılderililer”, tam anlamı ile bir kıyıma uğramışlardır.


Benzer bir durum yabancı kaynaklı eski haritalarda “Turkic Lands” (Türklere ait yerler) diye adı geçen ve Asya kıtasının geniş bir alanını kapsayan topraklarda da gerçekleştirildi. Hanlıklar oluşturan ve çoğu zaman birbirleri ile çekişen bu yöre insanları da bir şekilde birleşip köklü ve kalıcı bir devlet ve ordu kuramadıkları için ne Çinlilerin, ne Arapların ne de Rusların istilasını önleyebilmişlerdir.


Avrupalı devletlerin ve özellikle İngilizlerin ticaret amacı ile girdikleri Hindistan’ı, 1757’de ticari çıkarlarını korumak adına ne şekilde ve kolayca işgal ettiklerini okumak ve yerli halkın derisi hintli kalırken, içinin nasıl İngilize dönüştürüldüğünden ders almak gerekir. Osmanlı toprakları, Avusturalya ve Afrika kıtası ve yerlileri de çeşitli modern oyunlara kurban olmuşlardır...
Bugün durum çok mu farklıdır? Her ülke için özel olarak geliştirilmiş, değişik ve yeni işgal yöntemlerine karşı kendilerini koruyamayan ülkelerin işgal ve sömürüsü sürmektedir. Ve bunlar olurken çoğu zaman ortada “savaşacak” bir düşman da yoktur. Tehlike, gövdeyi zevkle saran nikotin gibi bir yerlerden içeri bir şekilde sızmış ve hatta kendi ellerimizle vücudun içine çekilmiş de olabilir.


Kitabın "7 Devlet 1 Millet" bölümünde de görüldüğü gibi yeraltı ve yerüstü zengin kaynaklara sahip ve / veya stratejik önemi büyük olan Türkiye ve diğer Türk Cumhuriyetleri bu tip işgal ve sömürgecilikle karşı karşıyadır. Eğer ki geçmişten ders alıp, bir millet olarak birlikte hareket ederek yeni bir korunma sistemi geliştiremez isek, sonumuzun geçmişte düştüğümüz durumlardan daha da korkunç olabileceği, eski Yugoslavya, Irak ve Afganistan örnekleri ile belgelenmiştir.

İçinde bulunduğumuz bu tehlikeye karşı TürkBirDev gerçek ve kalıcı bir çözüm olarak sunulmuştur. Onbinlerce insanımızın bunu böyle görmesi de bu savı doğrulamaktadır. Öyleyse, sen, doğru bir zamanda doğru bir yerdesin… Şimdi burada sorulması gereken tek soru artık senin ne yapacağındır... Ben “1 kişi” olarak “tarihte benzeri görülmemiş” bu süper güçlerin ve oluşumların karşısında birşey yapamam mı diyeceksin, yoksa..


Büyük bir olasılıkla bu kitabı bitirdikten sonra, TürkBirDev düşüncesini etrafa yayan ve temsilcilikler açmış olan veya açmak için atılımlar yapan arkadaşlarımıza sen de katılmak isteyeceksin. Yalnız, emek ve zamanını en iyi şekilde değerlendirmek ve çalışmalarından en iyi sonuçları alabilmek için lütfen

DİKKAT!

Beyin fırtınası yaptığımız öbeklerimizde olduğu gibi, toplantılarda veya düşüncenin konuşulduğu değişik ortamlarda birçok tartışma konusu ortaya çıkabilir. Kurulacak birliğin adı, dini, dili ne olacaktır (?) gibi çok hassas soruları, parti ve devletlerin iç siyasetlerini tartışmaya açmak, ortak bir payda ile bir araya gelen sizlerin bir çoğunu dağılmaya mahkum edecektir. Oysa ki bu gibi konular bizi aşmakta veya amacımız dışında kalmaktadır. Öyle ki bu birlik devletler birliğidir VE bu birliği kurucak olan bizler değil, 7 devletin yetkili temsilcileridir. Aralarında ortaklık / birlik anlaşmasını hazırlayacak, kendi devlet çıkarları doğrultusunda görüşecek ve onaylanan maddelere imza atacak olanlar da, yine devletleri tarafından yetkilendirilecek bu temsilciler olacaktır.

Burada, TürkBirDev olarak bizim yapmaya çalıştığımız bunun gerçekleşmesi için ortam ve koşulları hazırlamaktır. Bu ortam ve koşullar sadece bir bölüm insanımızın değil, ne düşünceden olursa olsun hepimizin Türk Birliği arzusu etrafında toplanmamızla gerçekleşecektir. Yukarıda sözü edilen konulara 7 devlet yetkilileri adına yanıt vermeye çalışmak ve tartışmak yersiz ve zamansız olduğu kadar, birçok değerli insanımızı yok yere küstürmek veya dışlamak ile sonuçlanacaktır.Zaten bu çalışmalarımız sırasında her birimiz bir diğerinden yeni şeyler öğrenerek kişisel görüş ve yaklaşım biçimimiz kendiliğinden zamanla değişime uğrayacaktır. Bu çembere diğer Türk devletlerinde yaşayan insanlarımız da eklendiğinde, her birimizin köklü değişimlere açık olması gerekliliği de bir koşul olarak ortaya çıkmaktadır.

Özellikle son 1200 yıldır farklı kültür, millet ve güçlerin işgal ve etkisi altında kalan ve sonuçta 7 ayrı ülkede bağımsız devlet kurmayı başaran Türk milletinin bireyleri birbirlerini yeniden keşfetmeye, birbirleri hakkında çok daha yeni bilgiler edinmeye ve birbirlerini anlamaya çalışmalı, eşlik ve dostluklar kurmaya çaba göstermeli ve bu süreçte ortaya çıkacak olan ortak dil ve kültürü kucaklamaya kendilerini şimdiden hazırlamalıdırlar.

Türk Birliği yolunda ilerlerken ön yargılardan sıyrılmış, ille de birlik şu veya bu şekilde olmalı, şu veya bu tür düşünce yapısına sahip bireyleri içermelidir gibi yaklaşım ve dayatmalardan uzaklaşılmalı ve birlik için masaya oturanlar birbirlerini dinlemeyi ve anlamayı ilk görev olarak kabul etmelidirler. Ortaya çıkacak sonuçlar, hepimizin ortak bir ürünü olmalıdır. İşte bu ürün gerekli ve 7 bağımsız Türk devleti arasında gerçekleştirilebilir olan kalıcı bir Türk Birliği adıyla bilinecektir.

Bu düşünceler doğrultusunda, bu kitabı eline alıp başından sonuna kadar okuyan, okuduklarını irdeleyen ve iyi anlayan birisi olarak kişisel bakış ve görüş açında bazı değişikliklerin şu anda başlıyor olduğuna inanıyorum. Yüce Tanrı’nın sana vermiş olduğu o olağanüstü beyin gücü ile yapabileceklerinin sınırsızlığını şimdiden hücrelerinde hissedebiliyorsun... Girmek üzere bulunduğun bu yeni yolun seni nereye, hangi doruklara götüreceğini ancak zaman gösterecektir; aşağıda yer alan öneriler sadece bir başlangıç noktasıdır.


Daha önce de belirtildiği gibi, TürkBirDev bir dernek, vakıf veya parti değil, bir düşünce topluluğudur. Amacımız gerekli ve 7 bağımsız Türk devleti arasında gerçekleştirilebilir olan Türk Birliği düşüncesine inanan kişi, kuruluş, dernek ve kurumların daha da başarılı olmasına katkı sağlayarak, Türk Birliği'nin hayata geçirilmesini hızlandırmaktır. Bu amaca hizmet etmek isteyen bir kişi olarak;
1. Sen ilçende, üniversitende, il ve / veya bölgende öncelikli olarak etrafına bak ve TürkBirDev bayrağı taşıyan temsilcilik, dernek, vakıf veya bir başka kurum bulmaya çalış. Var olan kurumlara üye ol ve bu kurumların bünyesinde görev al. Demokratik ve şeffaf bir şekilde işletilmesi zorunlu olan bu kurumlarda üstlenebileceğin görevler sınırsızdır. TürkBirDev tarafından resmi olarak tanınan temsilcilerin veya desteklediği dernek ve kurumların isimleri http://www.turkbirdev.info/ sayfalarında görülebilir.
2. TürkBirDev bayrağını taşıyan temsilci, dernek veya hiç bir kuruluş yoksa http://www.turkbirdev.info/ sayfasında öngörüldüğü şekilde ve bu kitapda bulunan düşünceler doğrultusunda bir temsilcilik açmak için çalışmalar başlat. Bu temsilcilik sadece bir düşünce topluluğu (platform) olabileceği gibi, dernek veya vakıf şeklinde de gerçekleştirilebilir.

TürkBirDev düşüncesi sadece bir kısım kişi, dernek, kurum ve / veya partiye ait bir düşünce değildir. Bu düşünce bütünü ile Türk milletinin düşüncesi ve ülküsüdür. Bu kutsal düşünceye her Türkün ve Türk kuruluşlarının sarılmasının kaçınılmazlığına inanan bir kişi olarak bir dernek, vakıf, parti veya herhangi bir kurumda bir üye veya görevli isen;
1. Düşünceyi içinde bulunduğun kurumda tanıt;
2. Yetkili kişilere Türk Birliği düşüncesinin önem ve ivediliğini vurgula,
3. Bu kurumlara TürkBirDev’in verebileceği desteği ve sağlayacağı yararları anlatarak kurumun TB çalışmalarına odaklaşmasında yardımcı ol.

Biz inanıyoruz ki, Türk Birliği her kesimden insanlarımızın sergileyeceği başarılı çalışmalar ile gerçek olacaktır. Bu başarılı çalışmaların en büyük destekçisi Türk ulusunun kendisidir. Yaptığımız duyurularda TürkBirDev düşüncesine inanan ve resmi olarak TürkBirDev temsilcisi olan kişi, dernek, vakıf ve diğer kurumların doğrudan desteklenmesi istenmektedir.

Türk Birliği fırsatı son bir kez daha önümüze çıkmış, yeni ataların önderliği, yeni kahramanların güç ve kararlılığıyla dünya sahnesine TürkBirDev olarak çıkarılması için hazırdır. İşte burada devreye “sen” girmektesin. Kitapta yazılanları bir yol haritası olarak görebilir, olağanüstü gücünü aynı yolda ilerleyenler ile birleştirerek gerçek bir fark yaratabilirsin.

Evet, gerekli ve 7 Bağımsız Türk Devleti arasında gerçekleştirilebilir olan Türk Birliği seninle gerçek, TürkBirDev seninle daha güçlü olacaktır.





Sefer Özdemir


(Resim)

1959 Büyük Kayı, Çankırı doğumlu olan Sefer Özdemir 1977'de İstanbul Ticaret Lisesini bitirdikten sonra, Irak'ta 2 sene çalıştı. 1979 da Londra'ya dil öğrenmek ve 1982 de Boston'a muhendislik üzerine Üniversite eğitimi için gitti.

Boston'da taşımacılık ve emlak yönetimi işlerinin yanısıra çeşitli kurumların bünyesinde görev aldi, maddi ve/ya manevi destek sağladı, ihtiyaclar doğrultusunda organizasyonlar kurdu ve yürüttü.

Her kişinin Allah vergisi sınırsız bir güç sahibi olduğuna inanan Özdemir, "dunya'nın her il'inde ve ilçesinde bu yüce gayemiz için Türkler örgütleniyor ve çalışıyorlar" diyor.. Her kişinin bu sınırsız gücünü özgür bırakıp, işleve sokması ve aynı hedefe yönlendirmesiyle, gerekli ve 7 Bağımsız Türk devleti arasında gerçekleştirilebilir olan Türk Birliği'nin 2017'ye kadar kurulacağına şüphesiz bir şekilde inanmaktadır.


Halihazırda yapıyor olduğu çalışmalarından bazıları aşağıdaki bağlantılardan görülebilir.

http://www.turkbirdev.org/
http://www.turkbirdev.info/
http://www.turkkulturevi.org/
http://www.coyder.org.tr/