24 Şubat 2009 Salı

Bölüm I-V icin Blog Arşivi'nden Ocak (7) 'ye basiniz, lütfen.


Bölüm VI : Öneri, Tepki ve Tenkitler


"vatan haini"ne tepkiler...

Uyarı: bir-kaç tanesi küfür ve şiddet içermektedir...

Merhaba Abi,

Yazınızı daha önceki aldığım e-mailde okudum; okuduktan sonra sizi aradım fakat ulaşamadım… Önemli konulara dikkat çekiyorsunuz. Size katılmamak elde değil. 10 yılın üzerinde Amerika’da edindiğim tecrübede, biz Türkler kolay-kolay bir birlik oluşturamayız. Herkes kendi çapında bir şeyler yapmanın peşinde; dahası herkes ekonomik özgürlüğün peşine düşmüş: bir an önce köşeyi nasıl dönerim onun hesaplarını kurup duruyoruz. Politik ve toplumsal ortak değerlerin şuurunda olan insan çok az miktarda. Bizim millet olarak bir araya gelmemizi, (özellikle, gurbetçiler olarak); ancak hepimizi etkileyen acı bir olaydan sonra olur... Geçmişteki depremden sonra insanların bir araya gelmesi gibi.Hayırlı Ramazanlar,

Abbas Çakır.
4 Ekim, 2006

---------------

Sayın Özdemir,

Sizinle Haziran ayında Harvard’dan Abdülkadir Ömer hocanın yanına staj için gelme programım sayesinde sanal ortamda tanışma fırsatı bulmuştuk. TürKev'de benim için yer ayarlamıştınız ve fakat sevimsiz bir hastalık geçirince o dönemde stajım ve Boston seyahatim iptal edilmişti hocalarım ve doktorlarım tarafından. Uzun bir istirahat süresinden sonra 1 ay önce işime döndüm ve döndüğümden bu yana beni de dahil ettiğiniz TürKev grubunun maillerini takip ediyorum. Bu arada Çankırılı olduğunuzu yardim derneğinizin web-sitesinden öğrendim. Bende Çankırı-Şabanözü’lüyüm. Bir kaç zamandır size mail yazmak istiyordum ancak göndermiş olduğunuz vatan haini başlıklı yazınız karşısında kayıtsız kalamayıp işlerime ara verip, size yazmaya başladım.Ah, Sefer Bey... İçimden geçenleri sizinle paylaşmak için bu elektronik ortam yeterli değil aslında, ama şunu bilmelisiniz ki, sizin gurbette kıtalararası uzaklıkta yaşadığınız endişe ve telaşları ben burada bizzat vatan topraklarında yaşıyor, hergün kendime sizin sorularınızı soruyor ve nasıl da umutsuzluğa kapılıyorum, bilemezsiniz. Dört bir yandan kuşatılmış durumdayız. Düne kadar irtica tehditleri ve bir parka da yolsuzluk belgeleri tek endişelerimizken, bugün karşımıza irtica ve yolsuzlukların apaçık, alenice çıkması yanında bir de dağ gibi bir Kürt sorunuyla karşı- karşıyayız. Vatan alev-alev… Kaybediyoruz… Ve ne yazık ki herkes uyuyor… Daha doğrusu uyuyormuş gibi yapıyor. Çünkü işlerine böyle geliyor. Şu anda ortalıktaki Aydınları!!! Atatürkçüleri!!! ve bilakis Kültürlüleri!!! İzliyorum… Heyhat!!!! Gelin de bir görün karşınıza çıkan tabloyu. Vatan, bayrak, devlet bir yana, hastasını, müvekkilini, personelini, çocuğunu, ana-babasını bile dünyevi hırslarına kurban eden, şimdi Cumhuriyet neferi görünürken yarın çbürgün mescitlerde en önde saf tutmaya hazır bir sürü kalbur üstü, kariyerli, makam ve mevki sahibinin içinde onların yetiştirdiği zavallı öğrencileri, gençleri, bu vatanin geleceklerini görüyorum... Siz varın bir de halkımı düşünün.Velhasıl daha yazacak çok şey var... Ve ne yazık ki yapacak ne var bilemiyorum..Lütfen, yolunuz Antalya’ya düşerse bir kahve içimlik sohbetimiz olsun dilerim."Bir memlekette namuskarlar laakal namussuzlar kadar cüretkar olmadıkça vatanin istikbali tehlikededir".Sizinle cüretimiz artsın... Gelin ki topraklarımızda bir olup, dertleşip, daha nicelerine Var mı-Sen? diyebilelim.Selam ve saygılarımla,

S. Burçak YOLDAŞ ÇELİKTEN
6 Ekim, 2006

---------------

"Yazınızı içim fena halde burkularak okudum ve aklıma gelenleri yazabildim sadece. Elimizden şu anda bu geliyor, çok kötü ama öyle".Keşke o BİRLİK ve BÜTÜNLÜK sağlanabilse... Hepimizin beyni tek bir noktaya odaklansa... Hedefimizi belirlesek, yapıcı olabilsek, VAZ GEÇMESEK... Tıpkı onlar gibi...Bakın 12 Eylül den önce Sağ-Sol vardı... Tabii ki kendi içlerinde fraksiyonları da vardı, ama bölünmüşlüğü sadece ikiye ayırmayı sağlamışlardı... Halk kendi içinde çok daha düzgündü...Bugün ise; kendi içimizdeki bölünmüşlüğümüzü içinde yaşadığımız halde bizim de kafamız almıyor. Sistemi öyle güzel oturtmuşlar ki, televizyon, tüm basın, türbanlılar, türbansızlar, sosyete, magazin, seyahatler, turlar, tüm bunların keşmekeşi içerişinde Toprak Satışları, AB pazarlıkları, Haritalar, PKK, Talabani, Barzani, Bush… derken BOP adım-adım gerçekleşiyor... Bizdeki ana haber bültenlerinde haber yoktur, sadece ana başlıklarla söylenmesi bildirilen söylenir, sonra da güzellik salonlarındaki son yenilikleri izleriz, Hülya Avşar'ı , Sibel Can'ı izleriz... Çünkü kapı tokmağı olduğumuzdan bize layık görülen budur, evlerde konuşulanlar da aynıdır, günlük işler, TV izlemek ve ertesi gün yapılacaklar… Ama o sırada BOŞU-BOŞUNA ölen askerlerimiz; dağlarda aç susuz SÖZDE PKK ile savaşan gencecik evlatlarımız; üzerimizde oynanan ve gerçekleştirilen bir dolu çirkin OYUNdan haberdar değilizdir, olsak bile sadece dost muhabbetlerinde konuşuruz. O anda zaten herkes her şeyi bilir, ahkam keser, karşısındakini bastırmaya çalışır, zaferini kazanır...Ege; Güney; Anadolu'dan sonra İstanbul'da da satışlar çılgınca devam ediyor... En milliyetçi arkadaşım bile emlakçılığa soyundu, mülk satışında yabancılara yetişebilmek için...Aydınlarımızı ise hiç sormayın !!!! Onlar en entel kesim... Onlar Aydın, onlar çok biliyor, onlar AB destekçisi, vatanını en başta satmaya hazır olanlar aslında ONLARDIR.Basınımızın malum yüzleri… Onlar yıllardır bize değil, ONLARA çalışıyor...Haa, Atatürk'ün onların iyi bir zamanlamasıyla öldürülmesinden sonra. Türki Cumhuriyetleriyle içte özgür, dışta bir BÜTÜN çalışmalarını sürdüren Turgut Özal'ın da öldürülmesiyle, arkasından Türkiye'mizde gelmiş-geçmiş en "adam gibi adam " olan parlak siyasetçimiz Adnan Kahveci de öldürüldü...,Peki, bizim tek kurtuluşumuz olacak olan Lider nasıl gelecek; nasıl yoluna devam edecek? Çünkü gelen gidiyor... Venezuela halkı gibi değiliz ki; bizde bir CHAVEZ olsa acaba bizi silkeleyebilir mi ?????? Ya da sağ- salim devam edebilir mi ?Türkiye'nin % 60'ı hala AKP'yi desteklerken,Hala çoğunluk hiçbir şeyin farkında değilken,Hala sömürge olduğumuz inkâr edilip; VATAN BÖLÜNEMEZ diyenler varken.Bizlerin içi acıyor; mutsuz oluyor, kahroluyoruz. Ama sadece o kadar... Ne yapabiliriz bizler şu anda sadece dost muhabbetlerinde birbirimize soruyoruz...

Saygılarımla,

Mücella ASLAN
2 Ekim, 2006.

---------------

Re: "vatan haini"

Şimdi Sefer hocamcım, madem ki tenkitlere böylesine açık bir insansınız, ben de artik çekinmeden devam edebilirim tenkitlerime.Şimdi efendim, anımsarım, TR'de eskiden otomobillerin az olduğu dönemde (Edirne'de faytonlar vardı çocukluğumda. İlkokul 3'e filan giderken taksi servisleri başlamıştı. Hala anımsarım, ilk taksi şirketi "kolaylık taksi" idi.) otomobil almaya giden yurdum insani lastiklerine tekme atar ve "hımmm iyi bir şeye benziyor" derdi. Eee, ne yapsın zavallı, hayatında karbüratör görmemiş ki. Sokakta bulsa karakola götürecek kaburatöru. Araba satın alma metodları arasında günümüzde de kullanıldığı söylenen bu yöntemin ne denli işe yarar olduğunu bilemiyecem...Sizin Google kullanma şekliniz bana bunu anımsattı. Şimdi hocam, o Google denen naneye "The country of Turkey can not be divided" diye yazdığınız zaman, o tırnakları koymadan yazdığınızda Google ne yapsın, müneccim şeyi yememiş ki, nerden bilsin sizin ne aradığınızı, orada geçen sözcüklerin her birisini ayrı-ayrı arıyor, ekliyor listeye hayvancağız.Yani ben bu konunun neresine ne kadar güleyim? Şu yaptığınız ilk mektep bir araştırma hatasına mi, yoksa ardından gelen yabancıların 7 milyonluk sesi yanında bizimki ne kadar cılız kalıyor yorumunuza mı?Bakin, ben sizin için doğrusunu yaparak "The country of Türkey can not be divided" yazıp, aynen göründüğü gibi tırnak içinde girdim Google'a. Sonuç zero, zilch, tekerlek, simit. Yani ayni mantıkla şu denebilir: Kimin umurunda! Google yok böyle bir şey diyor. Google'dan iyi mi bileceksiniz, efendim?Çok selamlar,

"Kudret" ktopyan@....

---------------

Sevgili SEFER ÖZDEMİR,

Mailime yollamış olduğun bu mesaj otomatik olarak binlerce kişiye yollanan bir mesajdır. Bu mesajında Türkiye parçalanamaz konusunda görüşlerini belirtmişsin. Öncelikle şunu belirteyim ki aynı fikirdeyiz. Ama ben şöyle düşünüyorum, inancı sağlam bir Müslüman olarak insanların fertlerin kaderi olduğu gibi dünyanın ve ülkelerin de kaderi vardır ve bu kader kaçınılmazdır.Dünyanın 3 büyük imparatorluğu ROMA, BİZANS ve OSMANLI İMPARATORLUKLARI yıkılmıştır. Peki yıkılamayacak olanı var mıdır? Yoktur elbette günü geldiğinde muhtemelen ülkemiz de yıkılabilir ama biz kanı cesareti atalarından gelen Türkoğlu Türk olarak bunun olmaması için kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz bunu herkes böyle bile. Bunun için varsa bir planın anlat konuşalım paylaşalım makulse çabalayalım...Sevgiyle ve Türk olarak kal.".."

...@hotmail.com
11 Ekim, 2006.

---------------

Sayın Sefer Özdemir,

Çok güzel bir yazı. Kalemine, yüreğine sağlık. Teşekkür ederim.

Ali Çevikyiğit
Emekli Matematik öğretmeni
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
ÇERKEZKÖY ŞUBEŞİ başkanı
12 Ekim, 2006

---------------

UYARI: Aşağıya biraynısı alınan tepkiler olumsuz olup, küfür ve şiddet içermektedir. Kanaatimce okumaya değer değildirler... AMA toplumumuzda olmaması gereken bir soruna işaret etmesi açışından önem taşımaktadır. Bu tepkileri gösteren sahişların, "vatan haini" başlıklı yazımın sadece ve sadece başlığını okudukları inancındayım. Herhangi bir yazı ve/ya durum üzerinde düşünülmeden, tepki vermek ve kişilerin kızgınlıklarını doğru bir şekilde ifade edememeleri Türkiye ve Türk milleti için, niyet nasıl olursa olsun, zarar verici diğer ciddi bir sorunun göstergesidir.

---------------

………tir …na …mun bebesi. Aklınızdan Türkiye’nin parçalanması gibi garip düşünceler geçiyor, ama merak etme ilk …lecek olanlar senin gibi korkak ….leb. …..nü …….ğim …….enk. Vatan haini.. Dua edin ki bu bayrak altında rahatça nefes alıyorsunuz. Allah’a şükredin bunun için.

Yasar Antakya
"yasar antakya"
3 Ekim, 2006.

---------------

Yazıyı okudun mu?

---------------

….…. koyayım.

---------------

yazımı okudun mu?

---------------

ya …. git seni kalaa alacak kadar küçülmedim. ben senin gibi provaktörleri İstanbul taksimde ve Ankara anıtkabirde çok gördüm. sen kaç paralık adamsın sana yazayım. sen kimsin be benim vatan duygularımı sorgulayacaksın. sen bu topraklar içinde nefes aldığına dua et. ha unutmadan söylemek isterdim. 301 madde tam sizin beklediğiniz şekilde düzenlenmeye çalışıyor. ama o başbakan denen p....o...çocuğunun da suyu ısında. bakalım o mu sizi kurtaracak yoksa siz mi kümes hayvanları gibi saklanacak yer arayacaksınız...kalemini kaç kuruşu Soros’a sattın. Sorosun p…...

Yasar Antakya
"yasar antakya"
5 Ekim, 2006. 06:15






Biz "Türkler"le sorun nedir?

Başka milletlerin biz "Türkler"e bakiş açıları ve hakkımızda olan düşünceleri belli..

Ya biz "Türkler"in "biz Türkler"e bakış açısı ve birbirimiz hakkında olan düşünceleri açık bir şekilde biliniyor mu?

"EVET" yanıtını duyar gibiyim; eğer öyleyse bana yardımcı olun lütfen. Ne yukardaki sorunun cevabını biliyor ne de aşağıdaki soruları yanıtlayabiliyorum!

Tarihte, belli başlı onaltı büyük devlet kurabilen ve de maalesef bu devletleri yıkan bir millet olmamızın altında yatan gerçek sorunlar nelerdi, acaba?

Rusya, Cin ve hatta Hindistan gibi topluluklar geniş topraklarını bir millet olarak, genelde koruyabilmiş ve hatta genişletebilmişken, "Biz Türkler" nasıl oluyor da her yerde darmadağın, her yerde bölük-pörçüğüz ve daha da bölünme tehlikesi içindeyiz?

Ya biz gurbetçi "Türkler", niçin yabancı ülkelerde bir araya gelip, bir topluluk ve bu topluluğun getirmesi gereken gücü oluşturamiyoruz? Niye küçük topluluklar içinde dahi ayrı düşebiliyor, birbirimize küsüp, kendi köşelerimize çekiliyoruz?

Aklımı yıllarca kurcalayan bu sorular, bir üyemizin TurkKulturEvi@yahoogroups.com yazişma topluluğunda yayınlanan bir yazısından duydugu rahatsızlığı belirtmesi ile, bir kere daha yüzeye çıktı ve bir haftadır kafamın içinde dönüp durmaya başladı. Geçerli yanıt bulamiyorum. Ve üstelik beynime hucüm eden bir sürü soru daha ortaya çıkıyor:

- iki kişiyi arkadaş, iki veya daha fazla fertleri bir aile kılan, bir bölük insanı "topluluk" yapan ve birbirine bağlayan, geniş bir alana yayılmış bir topluluğu ve/veya toplulukları bir ülke sınırları içinde "vatandaş" yapan etkenler nelerdir?

- Bu vatandaşları ve sınırlar ötesinde de olsa diğer benzer dile ve kültüre sahip insanları bir "millet" yapan unsurlar nelerdir?

Bu sorulara yanıt bulabilsem, belki "biz Türkler"deki sorunlara bir çözüm ortaya çıkar diye bir düşünce geçiyor aklımdan. Ama ne yazık ki, sorular, daha başka soruları doğuruyor: Arkadaşlıkları bozan, kardeşi kardeşe düşüren, aile birimini yıkan, toplumu dağıtan, bir ülkeyi iç kargaşaya sürükleyen ve parçalayan etkenler arasında benzerlikler nelerdir?

- Fikir farklılıkları mı?

- İletişimsizlik mi?

- Sorunlarımıza çözüm üretememek mi?

- Aklın yetmedigi, dilin tıkandığı yerde, küsüp, soruna ve "sorun yaratanlara" arkamızı dönmek mi?

- Seçenekleri ve ortak çözümleri aramadan ve/veya değerlendirmeden, kendi çözümlerimizi, kendi doğrularımızı diretmek ve kabul görülmediğinde, hiddete ve/veya şiddete gitmek mi?

- Kendi kendimizi her şeyde ve her yerde 100% haklı ve doğru görmek mi? Yanlış olabileceğimiz ihtimalini hiç akla getirmemek, haklılık payımızı %50ye düşürerek, diğerlerine %50 kardeş hak payı vermeyecek kadar bencil ve kendimizi o denli "hatasız ve kusursuz bir kişiliğe" yüceltmeye yeltenmek mi?

- Medeni kanunları hiçe sayıp, Orman kanunları doğrultusunda her yere korku saçıp, güçümüzün yettiğine, yettiğince yakıp, yıkmak, yok etmek mi???

Bilmiyorum!!.. Bir soruya yanıt ararken, başka sorular hucüm ediyor aklıma... Biz "Türkler"le ilgili sorunlar çözüm, sorular yanıt diye haykırıyor.

TürKev, Boston





‘Biz Türklerle sorun nedir?’ sorusuna
YANITLAR

Sizlerin hoş görüsüne sığınarak sorduğum (Biz "Türkler"le sorun nedir?) sorusuna yanıtlar hala gelmeye devam ediyor; şu ana kadar gelen gözlemler aşağıda olduğu gibidir. Değerli zamanlarını ayırıp, bu konuda bir çalışma yapanlara teşekkür ediyorum. Aşağıda topladığım bu yanıtların, bana TürKev’deki yeni görevimde çok faydalı olacağına inanıyorum. Bu çalışmayı başka arkadaşların da yararlı bulabileceğini düşünerek internet yolu ile dağıtılması için gönderiyorum.

BaşarılarıMızın devami dilegimle,

Sefer Özdemir
TürKev, Boston
http://groups.yahoo.com/group/TurkKulturEvi/

---------------

Biz Türkler...

Sayın Sefer Özdemir'in sorusu beni çok düşündürdüğü halde bir yanıt vermemiştim. Aslında başkaların ne diyeceğini merak ediyordum bu konuda. Onbeş yanıtı şimdi okudum ve çok üzüldüm. Bir kişi dışında herkes ne kadar olumsuz görüyor bizleri. Türkleri hiç bilmeyen birisi okusa bu yorumları nasıl bir yargıya varır bu millet için? Bizler bu kadar kötü müyüz? Hiç bir iyi tarafımız, gurur duyduğumuz niteliklerimiz yok mu? Ben insanlarımızin çok iyi yanları vardır diyorum - bunun bir romantikleşme olduğunu da kesinlikle kabul etmiyorum. Bizler değer yargıları yüksek, mişafirperver, yardımcı, sevgi dolu, ahlaklı, saygili, ve pekala da calışkan insanlarız. Çok daha fazla nitelikler saymak isterim ama özetle söylemek iştediğim, lütfen bir düşünün ve kendi-kendimizi ne kadar - genelleme yaparak ve yalniz biz Türklere özgü imiş gibi - aşagılayan, kötüleyen sıfatlarla tanımladığınıza bir bakın.

Sevgiler, Saygılar,

Yıldiz Grodowski
5 ekim, 2006

Not: Türkçemin bozukluğu için özür dilerim.

---------------

Merhaba Sefer bey,

Sorunuzun cevabı o kadar uzun ki, nasıl toparlayacağımı bilemiyorum. Ama kısaca özetlemeye calışayım. Evvela tabloyu net ortaya koymak için, bütünü görebilmeyi denemeliyiz. Aksi takdirde, sadece ayrıntılarda kaybolur ve gerekli çıkarımı yapamayız.Dünya üzerine gelmiş olan milletlere baktığımız zaman, Türklerin diğer milletlerden ayrıldığı, siz de takdir edersiniz ki bir takım özellikleri vardır. - En eski uygarliği kuran, - En eski dile sahip olan, - En fazla devlet kuran ve yıkan, ve hatta diğer medeniyetlerin kuruculuğunu da yapıp sonra bu medeniyetlerin içinde asimile olarak kaybolan. (Çin, Hindistan, Mısır, Yunan, Roma v.b. gibi) Bu uygarlıkları kurup geliştirirken de, butun insanların menfaatlerini koruyup gözeterek yapmayı becermişlerdir. Hiçbir milletin kaynaklarini ve değerlerini değil sömürmek, daha fazla korumuş ve gözetmiştir.Anadolu'da yaşamış olan bütün medeniyetlerin izlerini hiçbir tahribata ve dezenformasyona uğramamış bir halde görmek, günümüzde hala mümkündür. Avrupa'da ise daha hafızalarımızdan silinmemiş olan Endulus uygarlığı ile ilgili acaba İspanya'ya gidecek olsanız ne bulabilirsiniz? Yada Amerika'da İnka, Aztek, Olmek veya Kuzey Amerika kızılderilileri hakkında ne bulabilirsiniz. Bizim Türkiye'de yaşayan bu bölgenin yerlilerine hangi tarihte böyle bir baskı ve dezenformasyon uygulamışız ki. O kadar araştırdıkları halde Ermeni konusunda bile ispatlayabilecekleri bir delil bulamıyorlar. Bir bulsalar siz Amerika'da yaşayan vatandaşlarımız bize ne yapacaklarını herkesden daha iyi tahmin edebilirsiniz.Bu kadar çok devlet kurup yıkmamıza ve şu an içinde bulunduğumuz dağınıklığımıza gelince ise; Biz Türkler ulvi bir amaci gerçekleştirmek ve onu hayata geçirmek için yaşarız. Bu ulvi amaç ise bütün Dünyanın çağdaş ve medeni bir şekilde idare edilmesidir. Bütün Dünyanın, Hak için (Çünkü bizim yönetici kesimimiz veya akıl hocaları daima Erenler, Evliyalar olmuş olduğu için, bütün Evrenin Yaradandan olduğunu, haliyle Dünyanın da Yaradanin bir parçası olduğunu biliyorlardı.) idare edilmesi ve korunmasına azami gayret sarf ediyorlardı. Toprağı kazarken bile Tabiat Ana'yı incitmekten korkarlardı.Değil bir insana bilerek zarar vermek bir hayvana bile zarar vermek ağır cezai yaptırımlara baglı idi. Ne zaman ki biz bu yolda yürüdük ve peşimizdeki insanları bu yolda yürüttük, büyük devletler ve Imparatorluklar kurduk. Ama, ne zaman ki bu ulvi gayeyi sonraki gelen nesiller unuttular veya saptırdılar, işte o zaman da dagılmanın kaçınılmaz sonu ile karşi-karşiya kaldılar. Daha sonraki günlerde kim ki bu gayeyi amaç edindi ve rehber tuttu ise, onlar bu sefer başka bir devlet ve bu doğrultuda devam edildiği süre içinde de yeni bir Imparatorluk kurdular. Yani sözün kısası, kim ki Törelerimizin izinde gider bu toplumu vezir, kim ki Törelerimizi çiğner bu toplumu rezil eder. Bu sözüm yönetici olanlar içindi. Bu milleti rezil etmeye kimsenin gücü yetmez. Ama, bu kotu yönetimler döneminde halkımızın kendine güveni sarsıldığı ve yanlış yonlendirildiği için kendini gerçekten paramparça ve kötü hissediyor.Bunun tersi durumda ise, Atatürk’ün önderliğinde elinde hiç bir şey yok iken, bu ülkenin 15 yıl gibi bir sürede başardıklarına ve geldiği seviyeyi bir düşünün. Atatürk’ün olümünden sonra ise, Batı'nın onderliğinde geçen bu kadar uzun bir sürede geldiğimiz mi yoksa düştüğümüz durum mu demeli gelinen bu noktayı bir düşünün.

Saygı ve sevgilerim ile,

Dr. Kemal Aytuğlu
6 ekim, 2005

---------------

Merhaba,

Ben de tüm söylenenlere fazlasıyla katılıyorum biz de NY’da 5 yıl yaşadık bir de USA vatandaşi kızımız oldu (Türklerden daha fazla Italyan Amerikalılardan fikir baabında yardım gördüm) ben sizin samimiyetinize ve de bilginize güvenerek bir şey sormak isterim Biz 10 aydır ailevi nedenlerden dolayı Türkiye’deyiz USA’da olduğumuz süre içerisinde ise vize süremizi geçirdik Pasaportumuzda 10 yıllik vizemizin süresi halen geçerli biz oraya hiç dönmemek üzere tekrardan nasıl girebiliriz göç mü etsek girince veya almazlarsa iltica mi bilmiyorum çünkü Türkler inanın ki burada kendi memleketlerinde de çok degiştiler belki küçük şeyler ama bana yetiyor HOSGÖRÜSUZLER, hep kendilerini birşey zannediyorlar ve de aaaaahhhhhhhhh içim çok dolu 10 ay bana fazlasıyla yetti burada (ben aynı zamanda Avrupa Birliği vatandaşi bir KIBRISLIYIM) bana eğer biliyorsanız bir fikir verip yol gösterirseniz veya tavsiyeleriniz olursa sevinirim.

Teşekkürler.

CILER TANSOY
6 ekim, 2005

----------------

Merhaba arkadaşlar,

Sorulan soru ve verilen cevaplar hakikaten çok ilginç ve de problemi doğru teşhis etmeye yönelik. Müsaade ederseniz benim de naçizane katkılarım olacak.- İnsanların tamamen dış görünüşleri ile değerlendirilmeleri sebebi ile gösterişe çok önem verilmesi- İçinden çıktığı toplumu beğenmeme ve üyelerine karşi acımasızca davranmak, yabancılara gösterdiği sevgi ve müsamahayı kendi toplumundan esirgeme,- Diğerlerinin başarısını çekememe ve küçümsemeye çalışmak (hiç olmazsa kendine de bir pay çıkarmak)- Her şeyin en doğrusunu kendinin bildiğine inanmak, bir konuda iyi olunca diğer bütün konularda da en iyi çözümu üretebileceğine inanmak (o konuda bir fikrim yok ya da o konu benim uzmanlık alanım dışında demeyi ayıp saymak),- Diğerlerinin tecrubesizliğinden istifade etmeyi ve ona duyulan güveni istismar etmeyi vahşi kapitalizm içinde iş yapmak olarak açıklamak (ABD’ye ilk gelişimde, havaalanındaki çaresizliğimi kullanarak, taksinin 18-20 $ tutacağı mesafe için benden 70 $ alan genç girişimci arkadaşa selamlar) ve ilk acı tecrubeden sonra gözü açılan yenilerin artık kendisine yüz vermemesini çekememezlikle açıklamaya çalışmak,- Yakalanan en ufak bir başarıyı bile en yakin arkadaslarini ezme aracı olarak kullanma, hayatını hep kendini birilerine karşi ispat etme çabası ile geçirme,- İnsanları kategorize etme (eğitim durumları, mali durumlari vs. ile), insanı bireysel varlık olarak görememe,- Seçimle geldiği koltuktan ancak mücbir sebeplerle (hastalık,kocama, ölüm vs.) kalkmak,- Seçimlerde oy kullanmayı yandaşina karşilığı daha sonra iltimas olarak ödenmek üzere verilen bir borç olarak algılamak ya da oyunu satmak,- Kamu malını eş ve dosta dağıtılmak üzere kendisine verilmiş bir varlık olarak görmek,- Birlikte iş yapma ahlakının olmayışı (kardeşlerin bile birlikte iş yürütememesi),- Varolan bir başarıdan pay almaya çalışmadaki ve yapılacak bir işte kendisinden istenen fedakarlığa makul bahaneler üretmedeki maharetimiz,- Diğerlerinin başarısını mümkünse engelleme, mümkün değilse küçümseme çabaları ( o kadarını herkes yapar tarzı yaklaşimlar), birbirlerini çekememe- İngilizceyi düzgün kullanma çabasının yarısını bile ana dilininden esirgeme, ingilizce bildiğini en basit diyaloglarda dahi gösterme çabası (Gerçi Türkiye başbakanının bile ingilizce konuşamadığı halde incelemek ya da kontrol etmek yerine 'check etmek' i kullandığı yerde belki de normal), çok iyi ingilizce bilmeyi diğerlerine hava atma aracı olarak kullanma isteği,- Aşirı derecede kompleksli bir toplum olmak, (yanında başkalarının başarısından bahsedilmesini kendisine hakaret olarak algılamak başka nasıl açıklanabilir bilmiyorum)Galiba bunlar Asya toplumlarının genel özellikleri ve bizi nerede olursak olalım buluyor. Ama yine de sorunun teşhisinin tedavinin de ilk adımını oluşturduğu gerçeğinden yola çıkarak doğru yolda olduğumuzu, kendimizi doğru tanıyamamızın olumsuz taraflarımızı düzeltmede önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Bu yöndeki gayretlere aracı olanlara teşekkürler. Bu arada müsaadenizle Mine Hanıma Türk toplumu adına yaptıkları için bir Türk olarak, (ayrıca Mine Hanımdan yardım alıp maalesef bir teşekkürü akıl edemeyenler adına) teşekkür etmek istiyorum. Mine Hanım, yabancılarınn en ufak bir nezaket gösterişine binbir teşekkür edip en yakınındakilerin çok büyük yardımlarını es geçmek de, en azından galiba sizin muhatap olduklarınız için başka bir özelliğimiz olarak görünüyor ama doğruları yapmaya devam etmenizi salik veririm.

Herkese başarılar dilerim,

sevgi ve selamlar

Recep Türk
7 ekım, 2005

---------------

Türk Ahlakı

"Türklerden daha faziletli bir toplum görmedim. Oyuna ve eğlenceye vakitleri yoktur. (...) Yemeklerini çabuk ve konuşmaksızın yerler. Yemek isteyen kim varsa; tanıdık, yabancı ayrılmaz, sofraya çağrılır. (...) Askerler dahil şehirde silah taşimak yasaktır. Düello bilmezler; dövüşmeyi medenî terbiyeden mahrumiyet sayarlar. Arada kavga edenler çıkar; fakat kavgayı devam ettirmeleri mümkün değildir; ilk görenler derhal müdahale edip sustururlar. Zaten şehirlerde büyük sükunet vardır. Kumar ve içkinin dinlerinde yasak olması kavga çıkmamasının sebeplerindendir. Ama içki içen, esrar çeken Türklere tesadüf edilir; çoğu sosyal durumlarını bu sebeple kaybetmişlerdir. Karaborsa ve tefecilik günah ve meçhuldür. (Cristobal de Villalon, s. 160-161)"

"Bundan başka şunu söylemek istiyorum ki Türkler bir şatoyu veya kaleyi aldıkları zaman her şeyi ve resimleri buldukları gibi aynen birakıyorlar, onları tahrip etmek gibi bir âdetleri asla yoktur. (Belon, s. 90)"

"Türkler iyi niyetli insanlardır. Birbirlerine bağlıdırlar. Birbirlerine iyilik yapmaktan hoşlanırlar. Bunları Tanrı'nın şerefi için yazıyorum; yoksa Türklerin bizim imanımızın dışında kaldıklarını biliyorum. (...) Türkler sözlerinin esiridirler. Ancak ölü bir Türk sözünü tutmayabilir. Samimi ve sadık insanlardır. (Bertrandon de la Broquière)"

"Türkler sokakta rastladıkları yazılı kağıda ve güle basmazlar; yerden alıp bir duvarın üstüne veya dibine koyarlar. (Busbecq)"

"Türkler kimseyi Türk usulünce yaşamaya zorlamazlar. Herkesin kendi mevzuatı ile yaşamasına müsaade eder ve izin verirler. (Geoffroy, c.II, s. 180)"

"İsteyen Türk, gerek cuma, gerekse bayram namazında, cami içinde veya avlusunda, cemaat ortasında, düşmanı kim ise ondan af diler. Affı yaş ve makamca küçük olan ister. Muhatabı, kesin şekilde ve cemaat önünde affettiğini söylemeye mecburdur. Sonra elini öptürür ve kucaklaşirlar. Bir kere barışmış olan iki düşman, eski anlaşmazlıklarından dolayı birbirlerine kötülük edemezler. Böyle bir şeye cesaret eden kişi, hem toplumla, hem Allah'la alay etmiş sayılır ve lanetlenir; fena muamele görür, kendisine inanılmaz. (Villamont, s. 252)"

Sözü uzatmayalım; Sayın Yılmaz Öztuna'nın Tarih Sohbetleri'nden (s. 286-290) derlediğimiz yukarıdaki satırlar XVI. yüzyılda Türkler arasında bulunup da anılarını veya raporlarını yazan kimi seyyah, kimi diplomat, kimi asker, kimi esir gayrimüslimlere aittir. Düşmanı oldukları bir toplum hakkında kendi milletlerine karşi dürüst davranıp sahih bilgiler vermeleri, hiç şüphesiz Türkler hakkında iyi niyet beslemelerinin değil, objektif davranmalarının bir sonucudur. Nitekim aynı yazarlar kitaplarının bazı yerlerinde garazkâr ifadelere de yer vermekten kaçınmamışlardır.

Burada dikkatinizi çekmek istediğimiz husus, Türk milletinin toplumsal ahlak ve sosyal düzeninden bahsedilirken, hemen bütün kaynakların ittifak ederek benzer şeyleri söylemek zorunda kalmalarıdır. Şimdi, söz konusu ettiğimiz alıntılar üzerinde ayrı-ayrı düşünüldüğünde, her bir uygulamanın XVI. yüzyılı, yine Batılıların adlandırmasıyla neden "Türk Asrı" yaptığı daha iyi anlaşilır. O halde bu dediğimizi şöyle okumak da mümkün: Nerede ve ne zaman olursa olsun, bütün gelişmeler, bütün askeri ve siyasi başarılar, bütün zenginlik ve refah, bütün... bütün... hep güzel ahlak ile ivme kazanıyor, onun sayesinde insanlık için katma değer üretiyor.

Peki o halde soru şu: XVI. yüzyılda imrenilerek izlenen bu millet daha sonraki yüzyıllarda ceste ceste nasıl da inhirafa uğrayıp toplumsal desenlerini kaybetti; nasıl da asaletinden tavizler verip ahlak anlayışını değiştirdi?!.. Faraza bu satırları birer kez daha okuyup kendimizi tek tek değerlendirmeye alsak, acaba bizim hakkımızda yazılan bunca şeyi yalanlamak için çırpındığımız sonucuna mı ulaşirız! Veya bir yabancı bu satırlardan yola çıkarak Türkiye'ye gelse, yanlış bir seyahat yaptığına mı kanaat getirir!.. Eğer öyleyse, Türk milletine, yerde bulduğu kağıdı veya gülü, üstüne basılmasın diye bir duvar kovuğuna koydurtan o rafine anlayışın neşet ettiği ahlakî değerlere ve irfanî geleneğe ne oldu?!..

Ben kendi hesabıma çevreme bakıyorum, insanları gözlüyorum, haberlere kulak veriyorum ve sonra şüpheye düşüyorum; acaba atalarımız hakkındaki bütün bu yazılanlar mı yalan; yoksa biz mi onların torunları değiliz?!.. Lütfen, yukarıdaki satırları bir kez daha ve üzerine basa-basa okuyun; çook farklı şeyler bulacak, çook ayrı yolculuklara çıkaçaksınız.

(Alıntıdır. Yazarı Bilinmemektedir.)

---------------

“Yerinmek bir şarklı alışkanlığıdır” diyordu Çetin Altan hoca.Yerinmek insana bilinçaltından mazoşistik bir keyif mi veriyor diye endişeleniyorum çoğu zaman.Bıktım ben, “Biz Türkler...” ya da benzeri ifadelerle başlayan yerinmelerden, dövünmelerden. Kendi kendimizi yiyip bitiren, bireysel, kurumsal ve toplumsal atalete sürükleyen adeta bir virüs bu tür yakınmalar.Biz Türkler...Biz adam olmayız...Bu millet adam olmaz...Zaten biz...“Ben”i de işin içine alırcasına konuşma.“Biz” diye kollektif konuşma hakkı kimseye ait değildir.Varsa cesaretin eğer, “Ben” diye konuş. O zaman da şöyle demen gerekecek: Ben adam olmam...Sen bilirsin. Adam olmamakta israr edersen adam olamazsın, bunu bilesin, bu bir. Eğer, “Biz” diye konuşurken, kendini o, “Biz” dediklerinden saymayıp, onları küçümsüyor, kendini onlardan üstün, farklı ve ayrıcalıklı varsayıyorsan gaflet içerisindesin, bu da iki. Ben böyle konuşunca bazı kişiler, “Peki ama Ulaş bey...” diye başlayıp bir çırpıda ağız dolusu örnekler sıralıyorlar. Ancak o örneklerden baştâcı ettiğimiz Amerika’da ve Batı’da o kadar çok var ki. Kendi kendimizi eleştirmek bir erdem ise eğer, gözükapalı ve tarafgir eleştiri ve aşirı Batı hayranlığı da bir o kadar erdemsizliktir.

Atatürk, milleti kendi özgüvenine kavuşturmak için söyledi herhalde şu sözleri: Türk, öğün, çalış, güven.Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir.Ne mutlu Türk’üm diyene. O, rahat uyumuyordur diye düşünüyorum, şahsen. Çünkü biz, yaşamımızı hâlâ aşağılık komplekslerimizle kendi kendimizi horlayarak ve ataletimize bahaneler uydurarak sürdürmeye devam ediyoruz. Elitist yaygaralar’dan arınmalıyız artık.

Gülpay Atay
7 ekım, 2005

-------------

Amerika'da yaşayan Türklerin organizasyonu olan ATA varken neden tekrar ayrı bir grup olusturduğunuzu bana bildirir misiniz, lütfen. Neyi ve kimleri temsil ediyorsunuz?

Teşekkürler,

Sumru Gökcen

---------------

Ben şahsen başka yerleri bilmem ama Amerika'da kendi bulunduğum yerde yaptığım gözlemler neticesi vardığım neticeyi söyleyebilirim. Biz gösteriş yapmayı seven bir milletiz, Türkiye'de yaşayanlar bile gösteriş yapma uğruna altından kalkamayacağı borçlara girer. Cebimizdeki son kuruş olsa dahi hesabi biz ödemek isteriz, bu sanırım puan almak içindir daha çok.. Şimdi Amerika'da yüksek öğrenim görmüş olan Türkler genelde "işçi" statüsündeki ya da esnaf statüsündeki Türklere pek yüz vermez. Özellikle bir kadınsanız, eşiniz iyi bir şirketin üst kademelerinde görevli ya da doktor, avukat vs. değilse, siz hiç Türk toplantılarına çağrılmazsınız.. Milyon dolarlık evde oturmuyorsanız, altınızda Lexus yoksa (ya da benzeri) vs. vs. o zaman yine ilgi alanlari dışındasınızdır.. Türk Türk'ün ayağını çeker, kıskanır neden çünkü sahip olduğu maddi şeyler ile Amerikalıya gösteriş yapamaz. Amerikalı önem vermez öyle şeylere.. Türk yine Türk'e gösteriş yapacaktır, bunu yapmak için de diğerinin kendinden aşağıda olması gerekir. :))

Amerika'ya geleli daha iki-üç sene olur, hele bir de vatandaş oldu mu, tamam artık kestane kirpiden çıkmış kirpiyi beğenmez olmuştur..Tabi bunları söylerken genelleme yapmıyorum ama o kadar çok örneğini gördüm ve yaşadım ki, sakın bana bunlar gerçek değil demeyin. :) Maalesef Amerika'da yaşayan bir çok arkadaşim bırakın herhangi bir yahoo grubuna üye olmayı (Türkiye'nin sorunlarının tartışıldığı grupları kastediyorum) doğru dürüst bir Türk gazetesi okumaz ve Türkiye'de neler olup bittiğiyle uzaktan yakından ilgilenmez.. Bunu yapanları da, "aaaa işiniz güçünüz mü yok Allah aşkına?" diye de kendine göre aşağılar..S ay say bitmez, yıllar evvel bir yıl Kanada'da yasamıştım, iki grup Türk vardı "şöförler takımı" diye adlandırdıkları işçi sınıfı, "mühendisler takımı" diye adlandırılan yüksek öğrenimliler, aradan geçen 26 senede bir şey degişmemiş anladıgım kadarıyla.. Daha çoooooook yol var aşmamiz gereken saniyorum.. Ne acı!!

Sevgiyle,

Fethiye

---------------

Sevgisizlik Ve Hoşgörüsüzlük

Maalesef yazdıklarınıza katılmamak mümkün değil. Belki bizim genlerimizden gelen bazı özelliklerimiz de var ama bana göre en büyük eksiğimiz sevgisizlik, sevgisizlik, sevgisizlik. Köylerde ondan alırız gücümüzü; hayvanı sevmeyiz, karnımızı o doyurur; toprağı sevmeyiz. Gölgesinde yatarız; ormanı sevmeyiz. Her türlü pisliğimizi temizler; suyu sevmeyiz. Babamızın yanında; dünyaya getirdiğimiz çocuğumuzu sevmeyiz. Bereketiyle yıkanırız yağmuru sevmeyiz. Seviyor görünsekte yaptıklarımızı göz önüne alırsak aslında sevmeyiz. Kısacası bizde sevgi eksiği olduğu için birçok meziyetimizi de yavaş-yavaş kaybettik sanırım. Ne Mevlana'nın hoş görüsü kaldı, Ne Ferhat'ın sabrı. Tanımadığımıza selam vermeyiz hiç. Aslında artık tanıdığımıza da vermiyoruz ya... Tanımayız üst kattaki kapı komşumuzu, cenazesini polisler çıkarana kadar evinden. Ne diyeyim Allah sonumuzu hayır etsin dileğinden başka söyleyecek birşey bulamıyorum.

Herkese Saygılar sunuyorum.

Ragıp SARI

---------------

Sefer Bey;

Çok güzel bir konuya değindiniz. Aslında hepimiz Türklerle iş yapmanın veya yaşamanın ne kadar zor olduğunu konuşuyoruz ama nedenlerini pek konuşmuyoruz sanırımm.Aşk ve nefret içiçedir demişler. Ben de diyorum ki biz de birbirimizi çok sevdiğimiz için birbirimize katlanamıyoruz. Ne birbirimizden ayrı kalabiliyoruz ne de birlikte ortaya güzel bir iş çıkarabiliyoruz. Tabi ender de olsa çok şükür istisnalar var. Hoşgörü kelimesini toplumsal hayatımıza yerleştirmemiz gerekiyor bu problemi çözmek için. Biz göçebe bir toplumuz ve sürekli birarada yaşamaya ve acılarımızı ve sevinçlerimizi paylaşmaya alışmışız. O nedenle karşimızdaki Türk vatandaşimıza, toplumdan ve önyargılardan bağımsız bir kişi gözüyle bakamıyor hep toplumsal değerlerimizle yargılıyoruz. Bu nedenle de karşimızdakini tamamen kendine özgü bir şahsiyet olarak görmekte zorlanıyoruz. O zaman da karşilıklı anlama, anlaşilma, anlatma, dinleme, anlayışlı olma, kabullenme vb. bir sürü iletişim problemleri çıkıyor ve sonuçta "biz neden böyleyiz?" sorusuna geliyoruz... Ben böyle düşünüyorum, bilmem diğer arkadaşlar ne düşünüyorlar?

Selam ve sevgiler,

Esra Elif

---------------

Forward ettiğim yazıda Türkev'den yazan birisi içini dökmüş, bende daha önce bahsettiğim Ph.D. konusu olan minority konusunu düşünürken aklıma birkaç sene önce Monterey'de yapılan ata konferansı geldi, orada Amerikalı bri profesordu galiba Türklerin diğer uluslar içinde Dünyaya en kötü reklamı yapılan millet olduğunu ve daha doğuşdan church'den bu kişilerin hakkımızda hep negatif input aldıklarını söylüyordu, bunlar gerçek, belki bu treatment'in doğrultusunda bizde parçalanıyoruz, complexlerimiz yaratıldıkça, büyüdükce birbirimize düşüyoruz, tam tersine biribirimize yaklaşarak onları treat etmemiz gerekiyor, Eğitimli toplumların yaptığı gibi. Birbirimize sarılmamız gerekiyor, bunu nasıl başarabiliriz?Şimdi ve sonrası Türklerin birbirini en çok desteklemesi gereken dönemler, perfectionistliği yada kavga gürültüyü bir kenara bırakıp bir araya gelmemiz gerekiyor, yoksa dernekler değil sınırlar tehlikede, herşey pamuk ipliğinde gelişiyor....yazi bana ilginç geldi, gönderilme amacını bilemem ama ben bildiğimi inandığımı yazdım, 20 senedir hiçbir Türk grubunun böyle kötü dağıldığını görmedim, Bay area'nin bir araya gelebilmesi lazım, o kadar people skill'imiz var, toleransımız var, tembel de değiliz, Eğitimimiz de var ne duruyoruz.

Ela

---------------

Bu uzun soruya kısa bir cevap olacak ama hoş görüle..Biz Türkler başka milletlerde pek de yaygın kabulü olmayan genel insani ve ilahi değerler açısından donanımlı olduğumuz için bütün diğer milletlerin utanç duymalarına vesile oluyoruz.Bu sebeple hepsi bize düşman.Kişkançlıktan ve utançtan..Bizi küçük parçalara ayırıp tarihten silmek istemeleri bundan..Ve fakat bunun olamayacağı da artık belli..Şimdiyece yapamadılarsa..

a. baykan

---------------

Türklerle ilgili genel sorunların temelinde yine bireye olan saygı eksikliği ve kişisel güvensizlik yatıyor!Tarihe dönecek olursak, Fransız Ihtilali Avrupaya özgürlük, eşitlik, kardeşlik, (liberte, legalite, fraternite) gibi modern insanı oluşturan altyapıyı kazandırırken; Osmanlı halkına ümmet gözüyle bakmaya devam etti.Cumhuriyetle birlikte, maddi gücü elinde bulunduran orta sınıf güçlenince, onlar da Avrupayı taklit etmeye başladılar, ancak bu kişiler de içerikten çok etiketle yetindiler.Günümüzde ortaya çıkan durum: almancı, gurbetçi...vs. ise işçi olarak gidenlerin ve onların çocuklarının oluşturduğu ikinci kuşak arasındaki fikirsel, dinsel, yaşamsal farklılıklar...Başka bir neden de İslam'da yapılamayan reform yani yeniden düzenleme eksiklikleri...Osmanlı bunu bazı fermanlarla yapmaya calışsa da ya altyapı eksikti ya da çok geç kalınmıştı. Cumhuriyet döneminde ise başka sorunlarla uğraşmaktan buna zaman kalmamıştı ya da halk buna hazır değildi...Türk Toplumuna bakacak olursak, bebeklikten ölüme dek süren bir sınıflandırma görürüz...önce erkek ve kız olmasıyla başlar bireyin ayrımı, sonra sosyal durumu, politik durumuna göre ayrılır, okulda sınıflandırılır, A sınıfını bütün öğretmenler sever, B sınıfı çok yaramazdır...lisede ayrımlar Matemik sınıfı sözelden daha akıllıdır okul müdürüne ve diğer insanlara göre...Üniversite bırakın fakulteyi bölümler arası ayrımlar hem hocalar hem öğrenciler arasındadır...Bu bir yere ait olma hissi tamamen bireyin kendine güveninin olmamasından kaynaklanır ayrıca bireysel başarıyı destekleyici çalışmalar yapmazlar, asker millet olmanın verdiğiBir geçmişle, rutbece küçük olan büyük olanı geçmemelidir...yetişkinliğe gelince erkek kadın arasında toplumun çizdiği kesin çizgiler görülür, erkekse şunu yapabilir kadınsa onu yapamaz...bunun üstüne bir de din, dil, ırk ayrımlarını ekleyin....Türk toplumunun temel özelliklerinden biri de kurnazlıkta üstüne olmamasıdır, ilk sahte euroların Türkiye'de basıldığı düşünülürse, günümüzde artık her türlü sahtekarlıkta yapılmaktadır Türkler tarafından, geçmişimizden gelen dürüstlük de bu modern yozlaşma kervanına katılmıştır.Diğer bir neden de Türklerdeki hırs olabilir, geldiğimiz noktaya öyle zor geliyoruz ki, diğerlerinin de aynı acıyı çekerek gelmesini istiyoruz, ona yardım edip, yol göstermek yerine...Başka nedenler de ekleyebiliriz: sabit fikirlilik, gösteriş...Sonuç olarak; bu sorunun cevabı dipsiz bir kuyu gibi,Karşi çıkanlar olacaktır görüşlerime, ama bunlar benim gözlemlediklerim.

Teşekkürler

M.K.

---------------

Bu mesaj, dün gönderilenin aynısı .. !!Moderatoru olduğum bir başka listede (TAAC San Francisco) bu mesajin üç kopyasının, onaylanmayı beklediğini gördüm...Görebildiğim kadarı ile Sayın Sefer Özdemir, "mass mailing" yapıyor !!

Selamlar,

--osman EE'78Deep South - Columbia SC
---------------

Sayın Özdemir;

Çok güzel yazmışsınız. Tarih boyunca, böyle şahane bir ırkın nasıl olup da birbirine düştüğünü bir türlü ben de anlamış değilim. Ayrıca, yurtdışındaki Türklerin birbirlerine karşi olan tutumları hakkında da, bu durumun içerisinde olduğumdan bilgi sahibiyim.Allah Türk'ü korusun ve yüceltsin.

Saygılarımla,

Selim SUNGUROĞLU
EveDönüş.com Kurucusu

---------------

Arkadaşlar,

Sayın Özdemir'in aklına esen sorular, bilhassa bizler için (Toplum) zemin teşkil eden, genel geçer sorulardır...Bu, günümüzde bilhassa çok mühim olan, sorulara cevap bulmak kolay olmasa gerek.Bir kere, kendimiz, Türkler hakkında, yabancıların ne düşündüklerini bilmek için, iki kaynaktan, teorik (yazılı kaynakları barındıran, geniş bir kütüphane) ve pratik (deney, gözlem) bakımdan, araştırma olanakları sunan, en azından yirmi Milletten temsilcinin bulunduğu, laboratuar benzeri bir ortamda bulunmak gerekir.Bu ortam, kişilerin tabii güdüleri ile davranıp, karşilığını ödemeyi göze almak kaydıyla, kısıtsız özgürlük bulabilecekleri bir yer olmalıdır.Böyle bir ortam normal hayatta var mıdır, varsa nerededir?Bu ortam suni olarak, gönüllülerden teşekkül ettirilse, burada yapılacak bir gözlem ile cevabı araran soru sonuçlarına ulaşilabilir mi?Sanmam.O halde, burası, multi nasyonal, en azından yirmi Milletten bireyin (gayri ihtiyari temsilci) tamamen hasbel kader bir şekilde bir araya geldiği ve başlangıçta, nişpeten eşit şartların geçerli olmasına rağmen, sonra yeteneğe göre değişip, bireysel yaşam tarzlarına cevap verebilen bir yer olmalı, değil mi?Arkadaşlar, şahsen böyle bir ortamda uzun yıllar yaşadım, lakin görüp, bildiklerimi burada nakletmek istemiyor, sadece bir hususa dikkat çekmek istiyorum o da; kavga, dış saldırı Türkleri birleştiriyor.

Saygılarımla,

Husrev

---------------

Sefer,

"Kedi olalı ilk defa fare tuttun" diye bir özdeyiş var. Bu son yaklaşimın belki de şimdiye kadarkilerin içinde en makul ve mantıklısı. Sorduğun soru da oyle. Ben yine de TÜRKler olarak değil TÜRKİYE’liler olarak algılıyorum sorunu. Çünkü, söylediğin hersey tüm Türkiye’lilerin sorunudur.Mine hocamın pratik yaşamdan aktardığı herşey burda da (Avustralya)geçerli.1. Türkiye’liler arasında, kıçına giyecek donu olmayanların, birbiri ile rekabet etmeleri olayı çok bilindiktir. Eline para geçenin ya da geçmeyenin en lüks ve pahalı arabalar ya da eşyalar aldığını sırf "onda var, bende de olsun" anlayışı ile birbirleri ile gereksiz rekabete nasıl girdikleri herkesin bildiği bir gerçek.2. Geri kalmış topluluklarda görülen bir başka karakter sapması da kıskançlık, çekememezlik ve bunun etkisi ile dedikoduyu çok sevmemiz. Çok açık. Insanlar birbirlerini çekemezler. Birisi en iyi olsa da ona en kısa zamanda bir kulp bulunur.3. Aşağılık kompleksi. Her şeyi en iyi bildiğini düşünme (hepimizde olan şey ulusal karakterimiz). Yanıldığını kabul etmeme. Eleştirileri Suçlama olarak alma. Özeleştiriyi saldirmak olarak algılama.4. Duygusallık, olayı neden Sonuç ilişkisi içinde görememe. Bencillik, vurdumduymazlık, sorumsuzluk, bananecilik, bana dokunmayan yılan bin yasasıncılık, köşe dönmecilik, tembellik (herkes için değil ama toplumun geneli için benim gözlemim böyle)5. Demokrasi yoksunluğu. Bu da gelişmemişlik ya da yaşamamamışlık psikolojisi ile açıklanabilir belki. Karşimızdakini hiç dinlemeden hüküm vermek, hep bir ağızdan konuşmak ve kısa zaman sonra birbirimizin gırtlağına çökmek.6. Takım ruhu eksikliği. Birlikte iş yapmanın zorluğu. Bunları yukarıda söylediğim şeylerle de ilintilendirebilirsiniz. "Önde olma, seçilme, öne geçme, başkasının sırtına basarak yükselme" çabaları. Başkasının yaptığı şeyleri yapmış gibi gösterme, pastaf, abartma, kabartma, sürekli itiraz etme ama çözüm önerememe. Çözümsüzlükde israr, Dediğim dediklik, fanatiklik.Türkiye’li toplumun, hala Türkiye alışkanlıklarını sürdürmesi Sonucu Avustralya’da örneğin 37 yıldır bulunan bu toplumun sosyal, ekonomik ve politik olarak en gerilerde kalmasına, kendilerini bir toplum olarak tanıtamamasına, genelde de Avustralya çok kültürlü politikasına kebap dışında bir katkı sağlayamamasına neden oluyor.Genelleştirdiğimizde Türkiye’nin bugünkü hali neyse, Avustralya’daki Türkiye’lilerin hali de odur diyoruz.

U.O.

---------------

Sefer Bey kardeşim,

Tebrikler! Bu gerekli yazı için çok teşekkürler! Söyleyecek çok şey var amma yatakda olmam gerekli. Şimdilik teşekkürler diyorum.

Iyi geceler,

B. Kiran

---------------

Sefer ilk defa harika bir zamanlama ile bir soru soruyorsun. Bu sabah San Diego’da refugeelerle uğraşan ve nedense benim Türk göçmenlerine yardım etmeye çalışmamı pek bir göz yaşartıcı bulan bir devlet görevlisi ile konuşuyorduk ve ona da aynen havlu atmaya yakın olduğumu ve artık iyice yüklenmeye başladığımı söyledim. Aslında söylemeye yakın gelip şimdi bu Amerika’lıları ilgilendirmez diye kendime sakladığım kısım Türklerin acayıp bir millet olduğu bunu burda rahatça söyliyebilirim (Ilknuru gene kızdırsakta:)Sadece bu cumartesi ve pazar internette geçirdiğim 8 saat kadar bir süreyi anlatayım.Nedense bir şekilde bu günlerde landing officer olarak calışıyorum. Elimde exchange olarak gelen iki doktor ve greencard kazanıp buraya gelecek olan iki aile var. Buraya kadar iyi değil mi? Gelecek olan aileler nereye geleceklerini bilmiyorlar ne yapacaklarını hiç bilmiyorlar kimseyi tanımıyorlar vs..vs.. İki doktor daha bir iyi biri ile çalışmaya yaklaşik 4 ay falan önce başladık adım adım getireceği kağıtlardan ve bavula ne koyacaklarından tutta geldiklerinde Chicagodan Madison WI nasıl gideceklerine kadar adım adım gittik. Zaman zaman "Ben zaten gelmesemde olur Amerika’ya çokta hayran değilim" söylevlerini dinleyip zaman zamanda bir haftalık turlarla Amerika gezmiş arkadaşlarının çok değerli tavsiyelerinin neden ise yaramayacağını anlatmaya calışarak epey bir debelendik. Neyse sağ salim indiler ailece ayarladığımız universite evine falan yerleştiler Türk arkadaşlar buldular.. ve ilk iş 'aman haa sakin'lari falan aynen pas geçip 6 bin dolara bir araba aldılar. Yanlış anlamayın eşyalarını sokak köşesinden ve garage salelerden topladılar ama arabaya gelince ahh olabilemez. Ama abla acayıp yeni bir hyundai sadece 2001 model Tr de bunu 20 bin dolara alamazsın.. Dinletmek mümkünmu adam alacak keyfinin kahyası değilsinya.. Yaa baba sen seneye döneceksin nerden bulacaksın bunu 6 bin dolara alacak enayi üstelik cash para ile onu verebilecek adam gider jaguar alır bu memlekette yok.. araba alındı. Bu hafta sonu computer için gene online.. Abla ben ne alacam.. Bu soru cevaplar başlayalı bir ay olmuş bunlar geleli zaten bir ay. Computerda ilk alınması gerekenler listesinde ehh şimdi sıra geldi.. Haftalar önce labor day salelerden olabilecek en iyi optionları bütün mevcut dükkan ve online satan yerlerden çıkarıp yollamışım..Bugün gene aynı soru. Abla ben lap top alacam.. "Niye".. "Eee TR ye götürürüm".. Yahu obürünü de koy pakete yolla. Evde ilk okulda iki çocuk var bunlarda ödev mödev yapıyorlar karın ailesi ile online konuşmak istiyor nasıl olacak lap top bunca adama? Yok ama alınacak ya lap top olsun.. Evet sen bulduydun ama bir daha bak.. Hem çok ucuz olacak hem de çokkk sahane.. EE git bilmem nereye bak.. Yok ben gidemem o yollar çok karışık.. Sonunda keşfettimki bizimki daha insuranceda almamiş.. bir sene Amerikada yaşamış bir arkadaşi varmış o demişki WI gerekmez. Ama computer lap top olacak ve 300 dolara windws 98 li IBM windows 98 olduğu için olmaz.. Sende adamı ciddiye alip saatlerle zip kodu ile magazalara bakıp ona iyi bir deal bulmaya calışıyorsun amme hizmeti olarak. Bu bir.Gene bu hafta sonu greencard kazanan emekli albayımızın karısı yazıyor kendileri daha eyalete karar verememişler ama zatı muhteremleri üniversite mezunu ve Türkiye’de sosyal bilimler hocası imiş. Doğrusu ya öyle ayak işleri yapmayı düşünüyormuş kendisi geldiğinde burda öğretmen olacakmış gene.. Sosyal bilimler öğretebilirmiş. Üstelik ingilizcesi lisede hiç 4 un altına düşmemiş. Nefesim kesiliyor emaile cevap yazarken tabii teyzem koçlar gibi yaparsın desem herhalde benden iyisi olmaz ama yahu kadın sen ingilizce bir lise sınıfında onca teenagera ders nasıl anlatacaksın hadi birak Türk vatandaşlık derslerini ve sosyal bilimlerde Türkiye’de ne anlatıyorlarsa onu bile nasıl olacakta anlatacaksın?Senin eğitimini burda saymazlarken nasıl olupta seni kim okul hocalığına alacak kırmadan incitmeden anlatmak için midem buzuk buzuk uğraşiyorum. Ohh onu unuttum birde AFS ile Kansas a gelmiş bir oğlumuz var ..MSN de yakalayıp beni ağlıyorda ağlıyor efem wiçhita Kansasta bir Türk restoran var mış ama iki aydır bu aile onu oraya "Tamam gideriz " dedikleri halde götürmüyorlarmış. Bugün antremandan gelmiş üstelik evde ekmek te bulamamış çin yemeği var mı o onu mu yiyecekmiş. Oğlum 10 çocuk birde sen iki de ebeveyn bu restoran hadi ucuz olsun adam başi 20 dolar nasıl gotursunler seni diyorum.. Oğlan çok emin yok diyor adam muhendis ayda 3000 dolar morgage veriyorlar zenginler gicigina beni götürmüyorlar. Yahu belki sevmeyecekler Türk yemeği sen misafirsin orda allahın Kansasında ki Amerikalı niye gitsin illa Türk restourana.. "Ama her hafta çoluk çocuk götürüyorlar Pizza Huta" diyor. Gülermisin aglarmısın belli evini özlemiş Türk yemeği özlüyor ama nasıl anlatacaksın "oğlum 10 çocuklu bir ailenin yanında misafirsin ne yapalım ne yerlerse ne verirlerse idare edeceksin."Gelelim obür doktora oda araştırma asistanı olarak geldi Yale`e. Çok daha genç karısı hala Tr de. Onunda derdi bugün dün akşam Hooter`sa gitmiş bu amerikalı kizlar yüz vermiyormuş..Bunu mu soruyordun Sefer.. Ben daha önce eve kamp kurup bir defa bile teşekkür etmeyenleri, giderken yanlarında bizim eşyalardan hatıralık alanları falanda saymıyorum sadece bu son iki gün internetten deal ettiklerim.Şimdi sen bana söyle değermi değmezmi uğraşmaya? Neden birbirimizi destekleyemiyoruz ve neden eskiler bir sure sonra pes ediyorlar.

Mine

---------------

"Biz Türkler" ile olan sorun aşağıdaki gibi kendi kendine gelin güvey olmaktır, bu soruyu sormaktır en başta!Bu arada, "Biz Türkler" adına dün gece Latin Amerika'lı bir profesor çifti dumura uğrattım. Türkiye'de devletin işlettiği lise ve üniversitelerde Ingilizce eğitim yapıldığını öğrendiler. "Nasıl yani, like in missionary schools?" Hayır, these are state schools dedim."Ama neden? Postcolonialism theory üzerine çalıştım ama bu kadarını da görmedim.Üstelik Türkiye kolonileştirilen ülkelerden biri değil". Neyse bu tartışmanın sonunda biz Türkler hakkında başka milletlerin düşüncelerinin ne olduğunu "belli" sayan zihniyete buradan bir selam göndereyim.

SelimG

---------------

Bin küsür yıl önce Asya’nın zorlu coğrafik bölgelerinde göçebe ve savaşçı olmayı gerektiren ortamlarda bulunan atalarımızı bilemem ama şağımızda Türk kültürünün gerektirdiği terbiye, görgü ve ahlak kurallarına uygun yaşayabilen Türklerde bahsedilen bu gibi sorunlara pek rastlanmıyor bence.Psikolojik sebeplere bağlı kişisel davranış bozukluklarını veya saygısızlıkları her toplumda görmek mevcut. Sözü edilen problemlerin “Biz Türkler”e has olduğu şeklinde bir genelleme yapılmamalı bence. Çeşitli nedenlerden belli bir toplumun kültürel değer yargılarının dışında yaşayan iştisnalı kişiler kaideyi bozmaz. İnsan faktoründe seçici olunduğunda bu gibi problemlere maruz kalma ihtimali de azalacaktır.

Esra Memili

---------------

Merhaba,

Türklerin gerçek tarihini öğrendikten sonra (ki muhteşem bir tarih) bende Türklerle sorunun ne olduğunu çok düşündüm. Bulduğum cevaplar bütünüyle beni tatmin etmiş değil.Öncelikle yakın tarihe ilişkin konumumuz nedeniyle bulduğum cevapları sıralayım:- Türklerin yayılı olduğu (lütfen Türkiye sınırları dışındaki büyük Türk varlığını düşünelim) coğrafyaya baktığımızda bir birlik oluşturma kararlığını gösterebilsek diğer bütün milletler için ciddi bir tehlike.Kesinlikle dünya liderliği. Ha bu gerçekte tehlike mi? Asla değil: Çünkü eski Türk yazılarını bir bütün olarak incelediğimizde göreceğiz ki; yönetmek, insanlığa hizmet etmek, daha doğrusu insanlığın hizmetçişi olmak demektir. Asla ezmek, zarar vermek demek değildir. Bu bilinçle birliksağlanırsa dünyayı Türklerin yönetmesi kaçınılmazdır. Yine bu bilinç, insanlığın kesinlikle iyıliği için olacaktır. Buna rağmen neden Türklerden korkuluyor? Türklerden korkanlar aslında dünyayı elinde bulunduran egemenlerdir. Çünkü bunların dünyayı nasıl yönettiği ortadadır. Kan, zülüm, sömürü, dünyanın tahribatı v.s. Şimdi dünyayı yönetenler, ellerindeki bütün güçleri kullanarak diğer toplumlara Türk düşmanlığını aşilamaktadır.- Türklerin yoğunluklu yaşadığı yerlere baktığımızda, enerji kaynaklarının, stratejik önemi büyük olan yerlerin, insanların çok rahat ve mutlu yaşayabileceği yerlerin Türklerin yaşadığı yerler olduğunu görebiliriz. Bu durumda doğal olarak dünyanın gözlerinin bizlerin üzerinde olması Sonuçunu doğuruyor. Dünyanın en kıymetli yerlerinde Türkler yaşamaktadır.- Son dönemler için Türkelere baktığımızda; Türkelerin tembelleştiğini kabul etmemiz gerekir. İnsanlığın en büyük düşmanlarından birinin tembellik olduğunu düşünüyorum.vTembellikle nasıl kendimize zarar veriyoruz?Okumuyoruz; geçmişimizi, dünyayı, dünya tarihini, bilimi, sanatı yeterince öğrenme gereği duymuyoruz. Daha doğrusu öğrenenimiz çok az. Hele bunları bir bütün olarak öğrenen çok çok az. Bu da toplumu ileri götürmüyor.Tam tersi geri götürebiliyor. Üretim alanında da olması gereken boyutta üretim yapmıyoruz. Hazırcılık ve kolaycılık, var olanı hızla tüketmemize neden oluyur. Kaynaklar tükenince de gayri ahlaki yollara sapılıyor. Sonuç olarak bu durum, her boyutu ile ciddi bir bozulmaya çürümeye neden oluyor. Bozulma da, gelişmemizin önünü kesiyor, birlik olmamızın önünü kesiyor, bize düşmanca davrananların, düşmanlıklarını görmemize engel oluyor, geleceğimizi göremez hale geliyor ve gafil avlanıyoruz. Bu durumdan kurtulmanın yolu: Yeniden bir Kurtuluş Savaşi ruhuyla hareket ederek, çok çalışmalıyız. Birlik olmanın yollarını bulmalıyız. Düşmanın binbir türlü oyunlarını görerek bu oyunlara engel olmalıyız v.s.Aslında arkadaşin sorularının yanıtları çok uzun. Çok rahatlıkla bir kitap olabilir. Hem zamanın az olduğu için hem de yerimiz dar olduğu için hem de okuyanları sıkmamak için bulduğum cevapların bir kısmını çok özet olarak yazıyorum.

Selamlar.

Ayşe Eren

---------------

Sefer bey,

Önceki mesajımda bahsetmeyi unuttuğum küçük bir eklemeyi gerekli gördüm müsaadenizle:Karşilaştırma yaptığınız ülkelerin insanları baştakilerin yayılmacı ve işgalci politikası sonuçu geniş sınırlar içinde yaşamakta; fakat “ulusal bütünlük” içersinde yaşiyor oldukları şüphe götürür. Baskı ve korkuyla diretilmiş “sözde bir bütünlük” bu; gerek ülke içinde gerekse ülke dışındaki komşularını da etkisi hatta tehditi altına alan. Çağımızda bu bütünlüğün gerçek olmadığını bahsettiğiniz eski Sovyetler Birliği şimdiki Rusya’da ve de bu birlikten ayrılan milletlerde gördük. Rusya’da ve Cin’de çağ dışı diktatör yönetimine ve Hindistan’da köleliğe boyun eğildi ve bu unsurların yaşamın hatta ulusal kültürün bir parçası haline getirilmesi kabüllenildi. Bu insanların çoğu ilk fırsatta ülkelerinden kaçıp maddi manevi refaha ulaşma çabasında. Başka ülkelerin insanlarıyla karşilaştırma yapıldığında benim gözlemlediğim “Biz Türkler”in nisbeten ne kadar asil, şerefli ve yüksek değer yargılarına sahip olduğudur. Önceden dediğim gibi istisnalar kaideyi bozmaz.

Esra Memili

---------------

Sefer Hoca hayırdır bu niye dönüp dönüp geliyor cevap arıyorsanız iyi kötü birseyler yazdı herkes.. Aynı yazı niye?

Mia

---------------

Teknik bir hatadan kaynaklandığını sanıyorum. Kusura bakmayın.

---------------

Teknik hata olayını ben pek anlayamadım..??TAAC San Francisco listesinde, bu mesajın üç adet kopyası moderatorun onaylamasını bekliyor.... Galiba tek gönderilmeyen yer: Montreal Türk listesi... Mesajınız henüz Kanada listelerine ulaşmamış .. Bilginize sunulur..--osman EE'78( hala Deep South 'da )




Toprak Gibi Olmak

Öncelikli olarak sizleri Türk Birliği'nin gerekliliği inancı etrafında toplandığınız için candan kutlarım. TürkBirDev düşüncesi dogrultusunda, TürkBirdev siteleri ve kitabında öngörüldüğü şekilde zamanı ve maddiyeti ile fedakarlıklar yaparak gerçekleştiriliyor olan çalışmaları takdirle izliyorum.

Üstlenmiş olduğunuz görev hiç de kolay değildir. Önerilerin yanısıra yaptığınız her harekete karşılık muazzam bir tepki ve tenkit yağmuruna tutulacağınız kitabın bu bölümünde olduğu gibi aşıkardır. Tepki ve tenkitleri doğru değerlendirmez, konu üzerinde düşünmeden hareket ederseniz, karşınızdaki kişi veya kişileri ağır bir şekilde kırabileceğiniz gibi kendinizi de ruhsal bir çökertmeye uğratabilirsiniz.

Çalışmalarımızın sonuç verebilmesi her arkadaşımızın davranışı, tepki ve tenkitlere vereceği karşılığın tarzı ile doğrudan ilgilidir.

Dolayısı ile;

1- Her zaman herkese karşı kucaklayıcı olunuz. "Yanlış" yapanları dava dışına itmekten ziyade onun davayı anlaması ve davaya yardımcı olabilmesi için zaman tanıyınız. Size saldıranlar da olsa onlara karşı hoşgörülü olunuz.

2– Şu veya bu kişi ile ki buna ben de dahilim, bir konu üzerinde anlaşamazsanız dahi "ben burada yokum" deyip çat-kapı gitme lüksünü kendinizde görmeyiniz; siz burdasınız çünkü bu davaya inanıyorsunuz. Bu dava siz oldukça sürdürülebilecektir . Karşınızdaki insanlara her zaman için "burada" bu dava peşinde olacağınıza dair güven telkin etmeniz, dava için önemlidir.
Herkes ile her konuda hemfikir olmayı, her konu üzerinde anlaşabilmeyi beklemeyin. Değişik düşünce ve görüşler eğer iyi değerlendirilebilirse bizim zenginliğimiz olacaktır.

3- Toprak gibi olunuz. Aşık Veysel, siirinde nasıl da güzel bir şekilde övmüş toprağı:

"Karnın yardım kazma inen belinen
Yüzüm yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır "


TürkBirDev düşüncesine inanan insanlar olarak, Türkler'in bölük-pörçük edilmiş olduğu bu devirde biz Aşık Veysel'in toprağı gibi olabilir miyiz? Sizlere karşı yapılan eziyet ve yanlışlıkları içinize çekip, bu hareketleri enerjiye dönüştürerek daha da mükemmel ürün verir hale getirebilir misiniz kendinizi? Bu başarılabilirse, işte o zaman Türk Birliği'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış olunacaktır. Çünkü son 200 yıldır bizlerin arasına o kadar fitne sokulmuş, bizleri o kadar bölmüşler ki artık birilerimizin toprak gibi olması, fitnenin ve bölünmüşlüğün ortaya çıkardığı günahları sinesine çekip, içinde eritebilmesi gerekmektedir.

Sizleri sevgi ve saygıyla kucaklıyor,

BaşarılarıMızın devamını diliyorum.
15 Ocak, 2009

1 yorum:

  1. çok güzel çalışmalar,nasipse kitap olarakta yayacağız insanlara

    YanıtlaSil